1900 Efsanesi

Hafta sonunda İtalyan yönetmen Giuseppe Tornatore’den aynı isimli romandan uyarlanmış “1900 Efsanesi” adlı filmi izledim. Başrolde piyanisti oynayan Tim Roth ve Pruitt Taylor Vince, oyunculuk böyle olur işte dedirtiyorlar insana.


Film 1900’lü yıllarda Amerika ve Avrupa arasında sefer yapan büyük bir transatlantikte geçmektedir. Film, gemide çalışan bir kazancının Virginian adlı translantiğin balo salonunda bulduğu terk edilmiş bir bebekle başlar. Ona Novecento adını veren gemici, çocuğu gizlice büyütme kararı alır ancak çocuk kendisinden alınır diye de bir yere nüfus kaydını yaptırmaz. Böylece çocuk, herhangi bir yere ve ülkeye ait olmadan gemide yaşamını sürdürür.


1900 yılında doğduğu için soyadını Bindokuzyüz olarak verir. Ölene kadar ona bakar ve çocuk 8 yaşındayken gemici hayatını kaybeder. Bildiği tek ailesini de kaybeden yalnız çocuk, balo salonuna çıkarak piyano çalmaya başlar. Piyano konusunda müthiş bir yeteneği olan piyanistimiz, tüm yaşantısı boyunca bu gemide piyano çalar ve hayatı boyunca bir kere bile karaya çıkmadan yaşamına gemide devam eder. Çok iyi piyano çalan bu dâhinin öyküsünü biz, saksafon çalan bir müzisyenden dinleyerek öğreniriz.


Filmde, kendisi ile aynı gemide çalışmaya başlayan trompetçiyi deniz tuttuğunda, piyanistimizin deniz tutmasından hiç etkilenmeden piyanosunun başına geçmesi ve frenlerini kaldırarak piyanoyu çalmaya başlaması ve gemi dalgalarla sallandıkça müziğini çalarak ve nereye gittiğine aldırmadan salon içinde gezmesi çok güzel bir sahne seyrettirir bizlere.


Bu arada başrol oyuncusu, piyano çalmayı bilmiyormuş. Altı ay boyunca ders almış ve piyanoyu çalarmış gibi yaparak oynamış. Bir caz müzik ustası ile yaptıkları düello gerçekten tüyleri diken diken eden bir performans izlettirir bizlere. Hatta parçasını bitirdikten sonra, sigarasını piyanonun tellerine değdirerek yakması, efsane sahnelerden biridir.


Hayatı boyunca bu gemide yaşayacağını düşünen piyanistimiz, bir ara karaya inmek için çaba sarf etse de, merdivenlerin ancak yarısına kadar inip, sonra geri döner ve daha sonra arkadaşı saksafoncuya anlatırken söylediği “…. Gördüklerimden korkmadım, görmediklerimden korktum.” repliği bence filmdeki unutulmaz sözlerin arasındadır. Filmin sonunda artık patlatılarak imha edilecek gemiden yine saksafoncu arkadaşının çabalarıyla indirilmeye çalışılır.


Sonunda iner ve hayata karışır mı derseniz, bunu da filmi izleyerek öğrenmenizi öneririm.


Ben beğendim, tavsiye ederim...

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER