Akıllı Telefonlardan Kurtulsak mı?

Az önce bir makale okudum. Akıllı telefonların bizleri dinlediğine dair. Teknoloji gelişirken bir yandan da özgürlüğümüz her gün biraz daha azalıyor. Gerçek bu.


Facebook, twitter, instragram,gmail, google+ filan derken her türlü bilgimizi dünyanın en ünlü sosyal medya platformları ile paylaşıyoruz. Sadece cep telefonlarımız bile bizlerin 1m2 alana kadar nerede olduğumuzu tespit ediyor. Resimlerimizi, yazılarımızı, eşimizi, dostumuzu, çocuklarımızı kısaca özel hayatımıza dair her şeyimizi sosyal medya platformlarında paylaşıyoruz sonra da gelsin paranoya.


Herkes birbirine diyor ki, Amerika bizi izliyormuş. Eee, izler tabii. Sen değil misin tüm özel bilgilerini internet ortamında paylaşan. Vaktiyle televizyonlarda izlediğim bir adam vardı Öldü. Erhan Göksel. O derdi ki, “Dijital ortamda ne yaparsan yap, mutlaka izi kalır ve yok olmaz…” Bence de öyle. Örneğin cep telefonlarımızın mobil uygulamaları ile birlikte, banka hesaplarımıza, e-devlet uygulamalarına her şeye her şeye nereden giriyoruz.?


Elimizdeki cep telefonlarından. Hepsi “KIRILMAZ” denilen yazılım üstadı. Hepsi kırılabilir ama. Banka hesaplarımızda mobil telefonların kurbanı. Her şey bir büyük internet ağının içinde bir yerlerde canı isteyenin araştırma yapması için bekliyor şimdilik. Farkında mısınız bilmem ama Facebook paylaşımlarımıza göre, reklam çıkartıyor karşımıza. Yani bizler neye ilgi duyuyorsak, sağ köşede onları görüyoruz. Hangi oyunları oynuyorsak, benzer oyunları görüyoruz. Bizim tanıyabileceğimiz kişiler ise yine benim tanıdığımın tanıdıkları şeklinde tanıyor olabileceğim kişiler arasında gösteriliyor. Birde hala diyoruz ki, aman bizi takip ediyorlar mıdır? Eeee, tabii ki ediyorlar. Adamlar sosyal medya iletişimini babalarının hayrına kurmadılar ki. Mark Zuckerberg’ in amacı neydi acaba? Hangi üst akıl ona böyle bir platform yaratmasını öğütledi? Ya da ilk başlangıcı son derece masum bir gerekçeye dayanıyorken, kim acaba ya da kimler bu platformu bu kadar devasa hala getirdi?


Arkadaşlarımızı biliyorlar mı? Evet, biliyorlar. Hem de en ince ayrıntısına kadar.


Ailelerimizi biliyorlar mı? Evet, biliyorlar. Hem de en ince ayrıntısına kadar.


Özgeçmişlerimizi biliyorlar mı? Evet, biliyorlar. Hem de en ince ayrıntısına kadar.


İş yerlerimizi biliyorlar mı? Evet, biliyorlar. Hem de en ince ayrıntısına kadar.


Hobilerimizi, ilgi alanlarımızı biliyorlar mı? Evet, biliyorlar. Hem de en ince ayrıntısına kadar.


Okuduğumuz makaleler, takip ettiğimiz kişiler, internetten bilet aldığımız sinemalar, tiyatrolar, tatil yerleri, gittiğimiz sağlık kuruluşları, e-postamıza gönderilen sağlık sonuçları, yolumuzu bulmak için kullanılan navigasyon araçları vasıtasıyla her gün kullandığımız güzergah, kredi kartı harcamalarının detayları, gezdiğimiz yerlerden yapılan check-in’ ler, neredeyiz hangi lokantadayız, hangi şehirdeyiz, sanal alışveriş yapılan siteler, bu sitelerden ne alındığı, sağa ve sola yazılmış evlerimizin adresleri, bizleri ben gibi ortaya çıkartan sevgili TC kimlik numaralarımız ve daha neler neler…. Peki, bunları biliyorlar mı sizce?


Evet, biliyorlar. Hem de en ince ayrıntısına kadar.


Market alışverişlerinde en sıkıcı olan nedir? Kuyruğa girmek ve hesabı ödemek.


Şimdi bir proje üzerinde çalışıyorlar. Arama noktalarındaki xray cihazları gibi bir noktadan geçince bütün sepetteki malı hesaplayacak ve karttan düşecekmiş. Neden? Vakit kaybetmeyelim diye. Vaktimiz çok kıymetli ya, vakit kaybetmeyelim de aptal aptal uğraştığımız işlere biraz daha fazla zaman kalsın diye. O işler ne? Face’ de iki paylaşım daha yapayım, bir kaç twit daha atayım vs vs…


Tüm bunları düşünmek ne kadar ürkütücü değil mi? Biz bunların arasında serseri mayın gibi yaşayıp gidiyoruz işte. Bir zamanlar akıllı evler diye bir proje vardı.


Evinizde bulunan bütün elektronik aletler birbiri ile entegre çalışacak. Örneğin, siz iş yerinizden ayrılmadan geleceğiniz saate göre evinizin ısısını internet üzerinden girip ayarlayacaksınız. Buzdolabınızda ne eksik ise, örneğin siz haftada 2lt süt kullanıyorsanız, evinizde var olan akıllı sistem buzdolabınızı okuyacak ve markete 2 lt süt siparişini akıllı sistem kendisi yapacak, kredi kartınızdan bu sipariş otomatik düşecek veya onayınızdan sonra düşecek. Siz eve geldiğinizde, ışıklar açılmış, ısı ayarlanmış, hatta banyonuz ayarlanmış olacak, televizyon hep seyrettiğiniz kanala ayarlı, evin içinde kapıyı açtığınız anda başlayan soft bir müzik… Bu nasıl bir ev olurdu sizce? Bence, kontrolun bende olmadığı korkunç bir ev. Hatta ürkütücü bile diyebilirim. Aslında daha ileride herhalde robotlar yemeği yapmış ve masayı hazılamış da olacak. Hayal alemimi çok daha ilerilere götürebilirim ve sonsuza kadar bunu yazabilirim de…


Peki bu kadar hızlanma bize ne sağlayacak? Hayat bu kadar hızlandıkça biz ne yapacağız? Bir akıllı telefonlardan nerelere geldik. Sonrası artık hiç bir şeyi yapmayan, her iş için üşenen, bütün yetenekleri elinden alınmış, evdeki robotların bile sizden fazla yapacak işleri olan zavallı insancıklara mı dönüşeceğiz? Ya da sizler kendinizi sibernetik uzay araştırmaları yapan insanlar olmaya mı adadınız?


Bence bunun üzerinde düşünmeye değer. Teknolojinin bu kadar esiri olmak mı yoksa özgürlüğümüzün peşinden koşmak mı?


Sizce hangisi?

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER