Ben Legolas

Ben Legolas

Merhaba güzel insanlar, ben bir Husky’im. Bana Sibirya Kurdu’da derler. Ülkenize çok uzaklardan taa Kazakistan’dan geldim. Kilometrelerce uzaktan. Sizinle tanışmayı, kendimi anlatmayı çok istiyorum. Herkesin bir hikayesi var, biliyorum. Benim de bir hikayem var. Dinlerken biraz üzülecek, biraz hüzünlenecek ve sonunda iyi ki artık acıların bitmiş, iyi ki bizlerlesin diyeceksiniz. Ne dersiniz, başlayalım mı?

Hatırlayabildiğim kadarıyla kapkaranlık bir odada başlamıştım hayata. Etrafımda bir dolu ses vardı, hiçbir şey anlamıyordum, uğultu gibi geliyordu bana. Korkuyordum o seslerden. Canavarların sesleri gibi geliyordu bana. Bana şiddet uygulayan korkunç bir insan vardı. Başka kimse gelip gitmiyordu yanıma. Sadece o vardı hayatımda. Canı istediği zaman gelip beni dövüyor, dişlerimi kırıyor, yaralayıp sonra da o karanlıkta yalnız bırakıp gidiyordu beni. Henüz çok küçüktüm. Korkuyordum, ağlıyordum. Hiçbir faydası yoktu. Tekmeliyordu, aç bırakıyordu beni. Yalnızlığıma mı üzüleyim yoksa çektiğim acılara mı bilemiyordum. Benden başka canlının olmadığı zindan gibi bir yerdeydim. Dövdükten ve bana acı verdikten sonra çekip gidiyordu. Ta ki ertesi sabaha kadar. Kimsem yoktu. Çok ağladım çok. Geceleri inleyerek uyuyor, bazen kendi inlememe uyanıyordum. Oysa ben, onun sadece beni sevmesini istiyordum. neden bana bu kadar kötü davranıyordu acaba? Bazen kendi gibi kötü birkaç arkadaşı da oluyordu yanında ve hep birlikte hırpalıyorlardı beni. Ne günlerdi! Korkunç… Bir ismim yoktu. O nedenle biri bana seslendiğinde başımı kaldırmazdım; zaten kimse de beni gerçekten çağırmazdı. Ben böyle accılar içinde kıvranırken içimden dua ediyordum. Kime mi? Tabii ki Köpeklerin Tanrısı’na! Biliyordum, bir gün mutlaka bu çekilen acılarım sona erecekti.

Bir gün kapı açıldı ve acımasız sahibim yerine üzerlerinde beyaz giysiler olan farklı insanlar geldi yanıma. Beni kucakladılar ve çıkardılar o zindandan. Kendi aralarında konuşmalarından öğrendim ki komşuları hain sahibimden şikayetçi olmuşlar ve  belediye görevlileri beni kurtarmışlar. Öyle zavallı, perişan, ürkek, haldeydim ki. Sessiz sessiz ağlıyordum ve daha kötüsü başıma gelecek diye de yüreğim çarpıyordu deliler gibi. Adına “barınak” dedikleri bir yere götürüldüm. Eski sahibimi de bir daha görmedim. Barınak soğuktu ama daha güvenliydi. Çeşit çeşit köpek vardı orada ve kalabalıktı. Şimdi beni döven yoktu, bakıcılar yemeğimi de, suyumu da  zamanında veriyorlardı. Bahçeye de çıkabiliyordum,  diğer köpeklerle de oynayabiliyordum . Yine de yaşantımda bir şey eksikti. Hep istediğim sevgi var ya, onu veren kimse yoktu. Umutsuz günlerdi ve birbiri peşi sıra geçip gidiyordu.

Ta ki o güne kadar.


Barınağın kapısında gördüm onu. Uzun boylu, iri yapılı genç bir adam. İçim ısındı birden. Hemen koştum ve bacaklarına sarıldım. Neden böyle yaptım bilmiyorum. Belki de bildiğim tek şey oydu. Sarılmak. Beni sevdi, tüylerimi okşadı, bir şeyler mırıldandı ve sonra gitti. Sadece barınaktan çıkmadan evvel son bir kez baktı bana ve el salladı. Ah ne üzülmüştüm anlatamam. İçim katıldı, katıldı, katıldı bana geriye garip bir boşluk kaldı. Ertesi gündü. Bir gün önceyi hatırlayıp sessizce ve  umutsuzlukla etrafıma bakınırken, kapıdan içeri o geldi. Tekrardan. Ben yine yaptım aynı şeyi. Koştum, tüm sevgimle bacaklarına sarıldım, ön patilerimi dizlerine dayadım, başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Beni bırakma dercesine… Yine başımı okşadı. Anlamadığım bir dilde bir şeyler söyledi. Yine gidecek, beni almadan gidecek diye yüreğim titriyor, feryat gibi boğuk sesler çıkıyoru boğazımdan. Önce beni sakinleştirdi ve dediklerini tam anlamasam da buradan birlikte çıkacağımızı hissettim. Köpeklerin Tanrısı, en sonunda duymuştu sesimi!!!

Arkadaşının ona seslenmesinden anladım ki adı Memo'ydu. Benim için güneş gibiydi. Isıttı, aydınlattı… Birlikte çıktık barınaktan, güle oynaya. Çıkmadan evvel, döndüm arkama baktım. Oradaki tüm köpekler, bizi izliyorlardı. Gözlerinde bizi de buradan alıp götüren bir sahibimiz olsa diye seslenmelerini gördüm. Beni aldı evine götürdü. Gözlerime öyle güzel bakıyordu ki... Şefkatle, sevgiyle, dostlukla. Sanki bir arkadaşıymışım gibi benimle konuşuyordu. Dilini anlamıyordum, olsun. Ses tonu rahatlatıyordu beni. Veteriner muayeneleri, kırık dişlerimin ameliyatı, aşılarımın ve bakımımın yapılması falan derken, sonra da aldı köpek kuaförü mü neymiş ona götürdü beni. Güzel kokulu bir şeylerle yıkadılar, tüylerim pırıl pırıl parlamaya başladı. Harika hissediyordum kendimi. Her fırsatta bacaklarına sarılmak, sevgimi göstermek istiyordum ona.  Bir gün karşıma geçti ve yine anlamadığım bir dilde tatlı bir sesle konuşmaya başladı benimle.  Sonra da Rusça devam etti. Dedi ki;  “Biliyor musun, barınağa geldiğim ilk gün, yanıma geldin ya, işte o anda dedim ki, ben bu köpeği sahiplenmeliyim. Beraber olmalıyız. Senin adın ne bilmiyorum, daha önce bir adın var mıydı onu da bilmiyorum ama artık sen benim için Legolas’sın…” Bu sefer anladım onu. Bana bir isim vermişti. Legolas’tım artık ben! Vuhuuu, bu nasıl bir mutluluktu bilemezsiniz. Benim artık bir sahibim, bir adım ve bir evim vardı.  Mutluluktan gözlerim yaşardı sanki. Başımı onun dizlerine koyup, sevgi ve minnetle yüzüne baktım. Sevdim ben bu genç adamı. Bir kere güçlü, kocaman, huzur veriyor ve eminim ki benim onu sevdiğim gibi o da sevdi beni. Acılar bitti galiba. Bana “Legolas” diye seslendiğinde çok gurur duyuyorum.

Sabah ve akşamları onunla birlikte yürüyüşe çıkıyoruz Benim sahibim yakışıklı, hoş bir genç adam. Ben de ona layık bir oğul oldum galiba. Beraber yürürken benimle dostluk kurmak isteyen çok oluyor. Ama gerçekten istedikleri benim dostluğum mu, Memo’nun gönlünü kazanmak mı orasını pek bilemedim.

O işe gittiğinde, heyecanla gelişini bekliyorum. Evde, sessize beklerken ayak seslerini duyar duymaz kapıya doğru gidiyorum. Kuyruğumu sallayarak daireye girişini bekliyorum. Etrafında dans ediyor gibi sıçrıyorum. O da bana sesleniyor. “Legolas, ne haber oğlum?” Mutluluk galiba o eve gelince başlıyor.

Burada, onunla birlikte yaşamaktan çok ama çok mutluyum. Daha çok anlatacaklarım var sizlere, ama şimdilik burada bitirelim. Ben Legolas, maceram devam edecek. Yeniden görüşene kadar hoşça kalın…

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER