Beni tanıyorsunuz sanırım. Bir süredir her bahar mevsimi geldiğinde haberlerde, sosyal medyada, her yerde benden bahsediliyor. Dostlarım gelip gelemeyeceğimi merak ediyorlar. Buralara gelmek için uzaklardan, çok uzaklardan yola çıkıyorum her yıl. Ta Afrika’dan geliyorum. Sıcak iklimlerden. Zamanı gelince de tekrar oraya dönüyorum. Neden böyle geliyorum, neden böyle gidiyorum aslında bilmiyorum sebebini. Galiba genlerimde var. Gittiğim yerleri de çok seviyorum ama geri gelmenin zevki bambaşka.
Beni bekleyenler var biliyorum. Beni de bekliyorlar, Nazlı’yı da. Nazlı kim mi? Nazlı benim sevdiğim, biriciğim. Son birkaç senedir ona bir yuva kurmak için daha bir zevkle geri geliyorum. Bilir misiniz, erkek leylekler önce gelir ve yuvayı sevdikleri için hazırlarlar. Adetimiz böyle bizim. Bir yuvamız oluyor, sonra yavrularımız, onları büyütüyoruz. Sevgiyle yuvadan uçuruyoruz. Tüm bunları yapabilmek için o kadar az zamanımız var ki…
Bir de Adem Amca’mız var bizim. Onunla dostluğumuz geçtiğimiz birkaç yıldan beri devam ediyor. İlk defa ben onun kayığına konmuştum, o da bana balık vermişti. Öyle dost bir yüzü vardı ki… Biraz kavruk, yaşlı bir Anadolu insanı. Sevdi beni. Ben de onu. Her yıl özlemle bekliyor gelmemi. Ben de heyecan duyuyorum, o da. Bir gün geri geldiğimde konacak kayığını bulamazsam, o kadar üzülürüm ki… “Ah Adem Amcam, neredesin dostum benim.” derim ve içim yanar, eminim. Ben de bir gün geri dönemezsem diyar diyar gittiğim yerlerden o da üzülür, boynu bükülür ve o buruşmuş yanaklarından yaşlar süzülür, benim için. “Bu yıl gelmedi, gelemedi Yaren’im…” der, biliyorum.
Bu yıl da kavuştuk birbirimize. Ünlüyüz artık biz. O bölgenin insanları da, bütün köy de, hatta ülke de bizi biliyor. Herkes bizim dostluğumuzun ne kadar özel ve ne kadar güzel olduğunun farkında. Her hafta çocuklarıyla aileler geliyor bizi görmeye. Çocuklar, ah o çocuklar… Seviyorlar bizi. Adem Amca’mı da, beni de. Nazlı da bize gösterilen bu ilgiden o kadar memnun ki. Kurum kurum kuruluyor yuvamızda.
Bu güzel buluşmalar için her yıl ne kadar uzun yol geliyoruz ah bir bilseler. Gökyüzünde kanat çırparken aklım hep Adem Amca’da. “Acaba sağ mı, beni bekliyor mu, bu yıl da kavuşacak mıyız?” diye.
Ah tabii, bütün bu efsaneyi yaratan sevgili Alper Tüydeş’in emeklerini de unutmamak lazım. Nasıl da hoş bir insan, nasıl da seviyor doğayı, insanları, biz kuşları. Diyor ki Alper Tüydeş; “Ününüz bütün ülkeye yayıldı, sadece ülke olsa, artık dünya sizi tanıyor, sizinle ilgili makaleler yayınlanıyor. Bir efsane oldunuz…”
Gururla gülümsüyoruz kendisine. Diğer leylekler ne mi yapıyor? E, haliyle biraz kıskanıyorlar tabii. Neden kendilerini böyle seven bir Adem Amca’ları yok diye hayıflanıyorlar. Biraz da dedikodumuzu yapıyorlar. Nazlı’yı da kıskanıyorlar. Burun büküyorlar. Lak lak lak bütün gün konuşuyorlar kendi aralarında. Ama sevmezsen sevilmezsin, emek vermezsen kimse farkına varmaz ki senin. Önce sen yaklaşacaksın, sonra sevgi bekleyeceksin. Nazlı bazen çok üzülüyor diğer leyleklerin dedikodularına. “Üzme kendini…” diyorum ona da. Hayat bu, bizi seçti. Yavrularımız da gururlanıyorlar. Kim gurur duymaz ki anne ve babalarının bu kadar sevilmesinden?
Ben de, Adem Amca da, Nazlı da çok mutluyuz. Hele Nazlı, hele Nazlı! O uzun bacaklarını gururla bir atışı var, sanırsınız dünyanın en güzel leyleği o.
Kaç yıl oldu derseniz, bu yıl 13. buluşmamız gerçekleşti. Geçen gün bizim sürünün bilge leyleğine sordum. Dedim ki;
“Daha kaç yıl böyle gidip gelebiliriz?”
Nazlı ve benim yüzümüze dikkatlice baktı. Bizi kırmadan ve yalan söylemeden gerçekleri dile getirmeye çalıştı:
“Leylekler aslında ortalama 20-25 yıl arasında yaşarlar. Ama bazı leyleklerin 35 yıl kadar yaşadığı görülmüştür. Siz bu kadar sevenlerinizle belki daha da fazla yaşarsınız.”
Nazlı ve ben sevinçle kanatlarımızı çırptık ve lak lak lak çenelerimiz birbirine çarptı. Demek ki daha vaktimiz vardı. Kim bilir kaç yavru daha yetiştirecek ve kendi sürümüzü oluşturmaya devam edecektik
Sevgili eşim bana baktı, ben de ona ve içimizden aynı anda aynı endişe geçti biliyorum. “Ya birimiz yaşama erken veda ederse?” diye düşündük. Bazen kendini bilmez avcılar, biz sürülerimizle süzülürken gökyüzünde ateş edip öldürüyorlardı bazılarımızı. Böyle bir şey olmaması için başımızı gökyüzüne kaldırıp için için dua ettik. Ayrılmadan, uzun yıllar birlikte yaşayabilmek için.
Yolumuz çok uzun ve yorucu ama iyi ki sürüyle beraber gidiyoruz. Aslında bazen zevkli de oluyor. Hele o döne döne bir araya gelmeyi beklemek var ya…
Herkes birbirine soruyor, “Yaz nasıl geçti, hayatınızda neler değişti, kim kime aşık oldu, kaç yavru büyüttünüz?” diye. Yine de sevdiklerinden ayrılmak zor tabii. Hele hele Nazlı ve benim için, Adem Amca’dan ayrılmak çok zor çok. Bir hüzün kaplıyor içimizi. Sürüden kimler yeni yerlerine varabilecek, kimler geri gelebilecek, eşler beraberliklerini sürdürebilecekler mi? Ah ne sorular ne sorular… Leyleklerin dünyası böyle işte…
Yapacak bir şey yok. Hayatın döngüsü bu. Gideceğiz, geleceğiz. Sevdiklerimizi yeniden görebilmek umuduyla geçecek aylar ve sonunda baharla birlikte yine, yeniden geri geleceğiz. Bu insanlar da bizi seviyorlar gerçekten. Kimisi bizleri havada gördü mü çok gezeceklerini düşünüp neşeleniyorlar. Gökyüzünde ilk haberciler görüldüğünde gazeteler yazıyor, haber bültenlerine çıkıyoruz. Neyse ki önümüzde yaşanacak uzun bir yaz mevsimi var.Ben Yaren; biz bu yıl da buluştuk Adem Amca’mızla, bizi sevenlerle. Dostlarımız bizi beklediği sürece, hep geleceğiz. Ne kadar yol geldiğimizin hiç önemi yok. Sizler bizi bekleyin yeter...
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net