Geçen gün balkonda, bir an başımı yukarı kaldırdım ve hayretle fark ettim ki uzun zamandır hiç bakmamışım bulutlara. Beni öylece bırakıp giden ve yenilerinin yerine geldiği, hiç eksilmeyen bulutlara…
Bulutların yerine yenileri geliyordu hep. Gökyüzünü saran sarmalayan, bazen beyaz, hatta bembeyaz, pamuk gibi, bazen de grinin bin türlü tonunu taşıyan, her an göz yaşlarını akıtacakmış veya bir fırtınayla bizleri ürkütecekmiş gibi görkemli bulutlar… Bulutlar geçip giderken hep ardından yenilerini bırakıyorlardı sanki. Öyle ya, gökyüzü hiç bulutsuz kalmıyordu.
İnsanlar, bizi saran çevreleyen ah o güzel insanlar, öyle mi ya?
Sonra aklıma geldi birden, biz ne kadar çok insan bir arada yola çıkmıştık, ne olmuştu da sonrasında azar azar eksilmeye başladık? Ailemizin fertleri, mahallemizden tanıdıklarımız, komşularımız, çocukluk arkadaşlarımız, parklarda, sokaklarda, yollarda, orada burada bizimle dost olan pek çok insan, tanıdık yüzler… Sadece onlar mı? İlkokula başladık aynı yıl doğanlar, sonra ortaokul, lise, üniversite, iş hayatı derken, hayatımızın bir döneminde hep beraber olduğumuz arkadaşlarımızın pek çoğu veya bir kısmı geçmişte kaldılar. Öylece durdular, biz uzaklaşıp giderlerken. Ya da biz kaldık olduğumuz yerde, onlar uzaklaşıp gittiler. Sanki sisler altındalar şimdi. Hatırlamak istesem de pek çoğunu anımsayamıyorum. Ne adlarını, ne de yüzlerini… Hatta ne sözleri, ne de sesleri kalmış hatırımda… Oysa bizler ne zannediyorduk? Hep beraber yürüyecektik, bir sevdamız olacaktı içimizde, birlikte, hep el ele, hep omuz omuza…
Böyle düşününce, neden ayrı düştüğümüzü hiç anlayamadığımız içimizi yakan dostlarımız var bizim. Bugün geçmişe döndüm. Oradan gülümseyerek veya kırgın, neşeli veya mahzun bakışlı pek çok kişi bana gülümsüyorlar. Sanki bir şeyler söyleyecekmiş gibi mırıldanıyorlar, anlatmak istedikleri çok fazla. Kucaklamak isterlermiş gibi yanıma geliyorlar ama artık o kadar uzaktalar ki onlar yaklaştıkça silikleşiyor, ben onlara doğru adım attıkça yavaş yavaş siliniyorlar.
Geçmişten gelenlerin ya da gelmek isteyenlerin arasında kimler yok ki… En iyi arkadaşım sensin diyerek, yeminler ettiğim pek çok arkadaşım, şu anda yüzünü bile çok net hatırlayamadığım, bana her zaman yardımcı olan okuldaki sevgili arkadaşlarım, üniversitedeyken aynı görüşleri paylaştığımız, hiç değişmeyecekmiş gibi duran o grubun içinde yer alanlar, iş arkadaşlarım, beraber çalıştığımız, başarıları da başarısızlıkları da paylaştığım o güzel insanlar, vaktiyle beni çok kıskanmış, bir zamanlar ayağıma bir çelme takmış olmayı isteyenler, ailemdeki sevdiğim ve artık aramızda kan bağımız hariç hiçbir bağım kalmamış olan akrabalarım…
Gelmek isteseler de artık ne ben, eski benim, ne onlar o yıllardaki insanlar… O kadar çok yol kat ettik ve öylesine değiştik ki… Zevklerimiz bile değişti. Eskiden kalan hiçbir şey kalmadı. Oysa, birlikte ne kararlar almıştık, ne hayaller kurmuştuk, hem kendimiz için, hem arkadaşlığımız ve dostluğumuz için. Bugünden geriye dönüp baktığımızda, bazen öyle bir özlem duyuyor ki insan geride bıraktıklarına… Yeniden beraber olmak, o yıllara, geriye dönmek mümkün olsaydı, belki de onların arkadaşlığından ve dostluğundan hiç zevk almayacaktık. Sadece onların bu dünyadan ayrılışlarını duyduğumuzda, hafif bir iç sızısı duyacaktık, o kadar… En iyi arkadaşınızla neden koptuğunuzu hatırlıyor musunuz? Yine aynısını yapar mıydınız? Bence yapardınız. Okulda bir arkadaşım vardı, iyi de dosttuk, bir gün onun bana söylediği birkaç söz, beni onarılmayacak şekilde kırmış ve arkadaşlığımız o günden itibaren bıçakla kesilir gibi bitmişti. Bugün olsaydı ve aynı sözleri duysaydım yine biter miydi? Bence evet, yine biterdi! Sadece o mu? Benim yerimde gözü olan bir iş arkadaşımın bu isteğini fark ettiğim gün onunla da ilişkim bitmemiş miydi? Peki, hiç pişman olduğumuz, keşke olmasaydı, yaşanmasaydı dediklerimiz yok mu? Belki vardı, ama yaşanması gereken neyse yaşanmış ve artık geri dönüşü olmayacak şekilde bitmişti…
Bugün hala beraber olduklarımızla, aslında nereye gittiğimizi bilmeden birlikte yola koyulmuştuk. Hepimizin aklında bazı sorular vardı ve cevabı hiç birimiz için net değildi. Gittiğimiz yön doğru muydu, ya da geri dönmemiz mi gerekiyordu? Gittiğimiz yol, uzayan ağaçları ve üzerimize doğru uzanan dallarıyla karanlık bir orman mıydı? Sessiz, sakin, çıt çıkmayan bir gecede tek duyabildiğimiz gölgelerdeki ayak seslerimiz miydi? Bazen uzaklarda gördüğümüz bir ışığa doğru durmaksızın, inatla yürüdük, bazen de aradığımız ışığın yerini kapkaranlık gölgeler aldı…
Biz bu yolculukta devam ederken, korkuyu da yaşadık, cesareti de, mutluluğu da yaşadık, mutsuzluğu da… Bir de baktık ki; beraber yola çıktıklarımızın bir kısmı, yine geride kaldılar, bir kısmıyla hala süren bir yolculuktayız… İşte; o hala bizimle beraber olanlar var ya, onlar bizim iyi dostlarımız, sıkı dostlarımız… Hayatın bir yolculuk olduğunu, her zaman geride kalanlar olduğunu bilerek, yürüdük, yürüdük, yürüdük… Sona doğru yaklaştığımızda, geride pek çok insan kalmıştı ama biz bir avuç insan, aramızdan bazılarının daha yine geride kalacaklarını bilerek, yolumuza devam ediyoruz…
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net