Grigory Petrov tarafından yazılmış “Beyaz Zambaklar Ülkesinde”, daha önce neden okumadığıma çok hayıflandığım ve etkisinde kaldığım bir kitap oldu. Bazı kitapları okurken daha önce bildiğinizi hisseder, pek çok yazarın bu konuları dile getirdiğini hatırlarsınız ama yazılanlar bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmeye başladığında gerçekler olanca çıplaklığıyla bir tokat gibi yüzünüze çarpmaya başlar ve sarsılırsınız.
Kitapta Finler üzerinden anlatılan aslında her ulusun kendi doğruları, kendi hayatıdır. Kitapta sözü geçen Moskova Devlet Tiyatrosu üzerinden anlatılmak istenen aslında her devletin ve milletin yaşantısı gibidir. Halkı yönetmek üzere çıkartılan yasalar çıkarıldıkları dönemlerde geçerli olsalar da zaman ilerledikçe zaman aşıma uğramaları kaçınılmaz olmaktadır ve bu durumu en güzel açıklayan bir atasözüne de yine kitabın satırları arasında rastladım:
“Meşhur bir atasözü vardır: Yeni toplumlar, kendileriyle birlikte yeni şarkılar üretirler.”
Kitaptan birkaç alıntı yapacak olursak;
“Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar, onlar kendi milletlerinin yansımalarıdır.”
Bazı sorular sarsıcı bir şekilde üst üste geliyor:
“Milletlerin tarihini kim yaratır?”
Thomas Carlyle’ dan yaptığı alıntıda:
“Halk kütlesi, yerde hareketsiz yatan ve çürüyen bir saman çöpü gibidir. Büyük adamlar ve kahramanlar ise, samanları tutuşturan, kitleleri canlandıran ve harekete geçiren, gökten düşen bir yıldırım gibidir.” diyor.
Tolstoy’dan da bir alıntı yaparak soruya cevap arıyor:
“Denizlerde büyük ama çok büyük bir geminin yol aldığını düşününüz. Hareket halinde geminin önünden sular bir şerit halinde kaçıyor. Bu su şeridinin gemiyi sürüklediğini kim iddia edebilir? Açıktır ki bu su akımını geminin kendisi oluşturuyor, kendi önünde kovalıyor. Güç asıl geminin kendisindedir. Akan su ise, bunun sonucudur sadece.”
Finlandiya’nın büyük öğretmeni Snelman, hem bir filozof hem de ülkenin ilerlemesini sağlayan yılmaz bir yol gösterici olarak anlatılıyor bizlere.
Halkın eğitilmesi için bir seferberlik ilan ediyorlar ve aydın insanlara hitap ederek:
“Aydın olmak modaya uygun elbise, şapka giymek, kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. Halkımız sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır.
Bu kitabı okurken, Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere söylediği o muhteşem ve her biri felsefe barındıran veciz sözlerini, isteklerini ve öğütlerini hatırladım. Bizlerin onun isteklerinin ne kadarını yapabildiğimizi ne kadarını yapamadığımızı…
Şevket Süreyya Aydemir’in “Toprak Uyanırsa” adlı kitabını hatırladım. Oradaki emekli öğretmenimiz de Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitaptan etkilenmiş ve O köyün Snelman’ı olarak Keltepe’de mucize yaratmıştı.
Hatırladıklarım sadece o değil, Yakup Kadri’nin Yaban kitabında yazılan ve beni çok etkileyen aydın tanımı da ve tabii Türkan Saylan’ın “Okumuş her kadının bu ülkeye borcu var.” sözleri de…
Kitap hakkında o kadar çok yazabilirim ki ama bence herkes kendi okumalı ve kendi süzgecinden geçirerek yazılanları özümlemeli. Ben çok beğendim, tavsiye ederim…
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net