Oxford sözlüğü, “Beyin Çürümesi” (Brain Rot) kelimesini “2024 yılının kelimesi” olarak seçmiş ve bunun temel sebeplerinden birinin “artan sosyal medya kullanımı” olduğunu dile getirmiş. Uzmanlara göre, telefonla sürekli meşgul olmak, beynimizin entelektüel fonksiyonlarını bozuyormuş.
Gerçekten böyle mi? Bizler bu kaydırmalı sosyal medya programlarının bombardımanı yüzünden bir şeyler kaybediyor muyuz? Hangimiz uykudan uyandığımızda elimizi istemeden de olsa telefonumuza uzatmıyoruz? Gecenin kaç olduğunu umursamadan, uykumuzun bölüneceğini bile bile telefonda birkaç postu okuyarak, telefonu kurcalayarak vakit geçirmiyoruz? Çocuklara “sözde” telefon veya tablet kullanımını kısıtlayıp, kendimiz ekranın esiri olmuyoruz?
Son zamanlarda herhangi bir toplu taşıma aracına bindiğimde, insanların büyük bir çoğunluğunun telefonlarıyla meşgul olduğunu görüyorum. Kimi konuşuyor, kimi müzik dinliyor, kimi sosyal medyada geziniyor. Ama o telefonlar, illaki herkesin ellerinde. Bazen etrafımdaki insanları gözlemlerken, kitap okuyan veya gazete, dergi gibi herhangi bir yazılı kağıt okuyan var mı diye bakınıyorum etrafıma ve çok az kişinin hatta bazen sadece bir kişinin bir şey okuduğunu görüyorum.
Bu bir bağımlılık mı diye düşünüyorum. Evet, bence korkunç bir bağımlılık! Giderek dozu artan, hatta en yakınlarımızla bile ilişki kurmamızı engelleyen bir bağımlılık. Tabii herkes sadece sosyal medya platformlarında gezinmiyor, kimisi e-postalarına cevap veriyor, iş görüşmelerini yapıyor, bazıları sadece müzik dinliyor ya da sesli kitap. Hatta sosyal medya hesaplarını kullanarak işlerini yapanlar… Onlar da var elbette ama büyük çoğunluk kaydırmalı postlar arasında mekik dokuyor. Herhangi bir olay meydana geldiğinde, televizyonlardan haberleri öğrenmek yerine hemen “X” platformuna başvurmuyor muyuz?
Bir yerde okumuştum. Kızılderililer, fazla yürüdükleri zaman hemen bir ağaç bulur, altında oturur ve beklemeye başlarlarmış. Onlara neyi bekledikleri sorulduğunda ise şöyle cevap verirlermiş "O kadar hızlı yürüdük ki, ruhlarımız geride kaldı, ruhlarımızı bekliyoruz.” Yaşadığımız devirde, galiba teknoloji çok hızlı gelişti. Bizlerin de tıpkı Kızılderililer gibi “ruhlarımız geride” kaldı. Üstel bir şekilde hızlandık. Daha sosyal medyayı hazmedemeden sağlı sollu yumruklarını ata ata yapay zeka bombardımanı başladı. Sadece yaklaşık iki yıl önce duyurulan yapay zeka, her gün yeni bir haberle günümüzde yerini almaya başladı. Her gün bir yenilik, her gün bir başka fikir derken bu zavallı beyinler ne yapsın?
Dünya ülkelerinin en azından bir kısmı “beyin çürümesi” üzerinde düşünüyor ve çözüm geliştirmeye çalışıyormuş. 16 yaşından küçüklere uygulanacak sosyal medya kısıtlamaları, hatta internetin gece kapatılması gibi. Çocuklar ve gençler elbette korunmalı ama galiba asıl problem yetişkinler. Uçsuz bucaksız bir veri denizinde boğulana kadar yüzmek ben dahil, herkesin çok hoşuna gidiyor.
Yıllar önceydi, Avustralya’da yaşayan oğlumun arkadaşı, bize gelmişti. Televizyonda verilen haberlerin hızından soluksuz kalmıştı. Hiç unutmuyorum onun sözlerini “Avustralya’da en büyük dert, kanguruların yollara çıkması falan oluyor. Bu ne böyle?” demişti. “Huzur” kelimesini hiçbirimiz dilimizden düşürmüyoruz ama ülke gündemi bu kadar hareketliyken “huzur” bizim yanımıza uğramadan geçiyor sanırım. Sosyal medyadaki haberler de bunun tuzu biberi oluyor. Buradan da konu “coğrafya kaderdir” diye kısaca özetlenen iki sözcükte düğümleniyor. Sahi, “coğrafya kader midir?”
Dünyanın derdi “beyin çürümesi” gibi konular olurken, bizim ülkemizde 2024 yılının kelimesi acaba ne olacak? Bir oylama yapılsa hangisi seçilirdi? Enflasyon, emekliler, hayat pahalılığı, mülteciler, yapay zeka, işsizlik, geçim derdi gibi konular mı ya da bunların tamamen dışında bir şey mi?
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net