Bilge Nine ve Üç Kafadar

Elif, Ali ve Zeynep, birbirini çok seven ve hiç ayrılmayan üç kafadar arkadaştı. Hiç ayrı duramazlar, biri neredeyse, diğer ikisi de onun yanında olurdu. Okullar tatile girdiğindeElif'lerin bahçesinde hep birlikte çeşitli oyunlar oynar ve birbirlerini çok severlerdi. Saklambaç, kovalamaca, havuzda çeşitli su oyunları oynayan çocukların şen kahkahaları tüm bahçeyi kaplardı.


O yıl, hep birlikte birinci sınıfa başlamışlar ve yılsonunda hepsi de başarılı karnelerini getirmişlerdi. Artık her yıl olduğu gibi eğlencelerle dolu kocaman bir yaz onları bekliyordu. Elif' lerin bahçesindeki ağaçlar, bahçedeki havuz onların eğlence alanlarıydı. Çok acıktıkları zaman, hep birlikte koşarak mutfağa giderler ve evin emektarı Gülistan Teyze'nin kendileri için hazırladığı lezzetli marmelatlı çörekleri yerlerdi.


Elif’ in köpeği Mişa içinde tatille beraber eğlence başlamıştı. Küçük, kahverengi tüylü sevimli hayvancık, onlarla beraber koşuyor, zıplıyor ve peşlerinden hiç ayrılmıyordu. Hepsi de küçük yaramazı çok seviyorlardı. Hele de Elif… Mişa onun odasında ayaklarının ucunda uyuyor ve sabahları neşeyle kuyruğunu sallayarak ve ıslak burnunu Elif’in yüzüne değdirerek onu uyandırıyordu.


Çocuklar için eğlenceli günler devam ederken, günlerden bir gün bu neşelerinin üzerine karlar yağıverdi. Elif çok ateşlendi.Hastaneler, doktorlar derken, günler geçmesine rağmen Elif bir türlü iyileşemiyordu. Ne yapsalar, hangi doktoru getirseler de bir türlü küçük kızın ateşi düşmüyor, giderek halsizleşiyor ve yatağından dışarı çıkamıyordu. Doktorlar artık hastanede yapılabilecek bir şey kalmadığını söyleyerek Elif’ in eve gitmesine izin verdiler. Ali ve Zeynep arkadaşlarının bu durumuna çok üzülüyor, göz yaşları yağmur gibi gözlerinden süzülürken, sürekli kendi aralarında:


-Elif’ e ne oldu? Neden bu kadar hastalandı acaba Ali?

-Bilmiyorum Zeynep, ama onu o kadar çok özledim ki… Umarım en kısa zamanda sağlığına kavuşur ve beraber oyunlarımızı oynamaya başlarız, diye konuşuyorlardı.


Her gün Elif’ lerin evinin önünde onun yeniden sağlığına kavuşması için dualar ediyorlardı. Mişa bile, Elif’ in hastalanması sonucu tüm neşesini kaybetmiş, kuyruğunu kıstırmış, sessiz ve mahzun bakışlarla, odanın kapısında öylece bekliyordu. Yeşil gözlü, sarı bukleli saçlı küçük kız, günlerdir sayıklayarak ateşler içinde yanıyordu. Arada bir kendine geliyor arkadaşlarının ve Mişa’ nın ismini sayıklıyor sonra yeniden uykuya dalıyordu. Annesi, babası ve küçük kızı tüm sevenler onun iyi olması için hep birlikte dua ediyorlardı. Doktorların biri geliyor, biri gidiyor ama küçük kızın durumunda hiçbir değişiklik olmuyordu. O günde doktor gelmişti ve odadan çıkarken annesi ve babasına dönerek:


-Artık yapılacak pek bir şey kalmadı ne yazık ki, dedi.


-Ah hayır, hayır, diye bir feryat yükseldi annenin boğazından ve üzüntüden oracığa yığıldı kadıncağız.


O gece, Elif' in son gecesi olabilirdi. Aile üyeleri el ele tutuşmuşlar birbirlerinden destek alarak bu korkunç saatlere dayanmaya çalışıyorlardı. Zeynep, Ali ve Mişa, ondan gelecek güzel haberleri bekliyor, umutlarını kaybetmemeye çalışıyorlardı. Bu üzücü bekleyişle bir gün daha geçti. Mişa bir ara yıldırım gibi koşarak bahçenin ilerlerine doğru gitti ve tekrar koşarak yanlarına geldi. Ön patileriyle çocuklara dokunup, bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve sürekli kuyruğunu sallayıp duruyordu.


Ali:

-Mişa, ne oldu, ne istiyorsun? Bak, bizler de çok üzgünüz, uslu ol güzel köpecik, deyip ona ne olduğunu anlamaya çalışırken, köpek heyecan içinde onların yüzlerine bakıyor, ağlıyor gibi sesler çıkartıyor ve bir ileri bir geri zıp zıp zıplayarakçocuklardan sanki kendisini takip etmelerini istiyordu.


-Ali, bu minnoş galiba kendisini takip etmemizi istiyor. Bir gidelim bakalım mı? Ne dersin? Acaba nereye götürecek bizi? dedi. Çocuklar koşarak uzaklaşan Mişa’ yı biraz tedirginlikle takip ederek bahçenin diplerinde bulunan koskocaman erik ağacının yanına geldiler. Ağacın altında çok yaşlı, pamuk gibi saçlı, beli bükülmüş, elinde gümüş rengi bastonu ve tüm yüzünü kaplayansevgi dolu bir ifadeyle bekleyen bir nine vardı. Yaşlı kadın, sanki mavi buhar gibiydi, bazen görünüyor, bazen kayboluyordu. Ali ve Zeynep ürkerek ve merakla onun yanına gittiler.


-Aferin sana Mişa’cık, dedi yaşlı kadın küçük köpeği okşayarak, sonra çocuklara döndü:


-Merhaba kuzular...diyerek devam etti “Arkadaşınız Elif çok hasta değil mi?


Çocuklar gözlerinde yaşlarla ve üzgün bir ifadeyle:


-Nineciğim, sen nereden biliyorsun arkadaşımızınçok hasta olduğunu?


-Ben, Bilge Nine'yim yavrularım. Her şeyi bilirim. Bütün çocuklara iyilik ederim. Siz, şimdi deyin bakalım bana, arkadaşınızın iyi olmasını, eskisi gibi kahkahalarınızın bu bahçeyi çınlatmasını istiyor musunuz? Çocukların her ikisi de heyecanla ‘Evet’ anlamında başlarını salladılar.


-Arkadaşımızı da iyi edebilir misin Nineciğim?


-Tabii ki yavrularım. Tabii ki iyi ederim. Ama bir şartım var.Şimdi sizinle bir oyun oynayacağız ve bu oyunda yerine getirmeniz gereken bazı görevleriniz olacak. Eğer, bu görevleri yapar ve oyunu tamamlarsanız, Elif iyileşecek…


Çocukların ikisi de heyecan içinde ellerini çırptılar:


-Hemen söyleyin Bilge Nine’ciğim, biz onu çok seviyoruz. İyileşmesi için ne gerekirse yaparız, dediler.


-Şimdi yavrularım, dikkatle beni dinleyin, anlattıklarımı aklınızın bir köşesine yazın. Söylediklerimin hiç birini atlamadan yapmanız çok çok önemli. Hazır mısınız bakayım?


Ali ve Zeynep, gözlerini Bilge Nine’ den ayırmaksızın kafalarını salladılar.


-Şimdi kuzucuklarım, yanınıza bu tatlı köpecik Mişa’ yı da alarak buradan yola çıkacaksınız, dağ tepe aşacak ve üç gün üç gece yol gideceksiniz. Yolda giderken sizi yolunuzdan alıkoymak isteyenler olacak sakın ha onlara kanmayasınız.Hep yürümeye devam edin yemeniz için bir şey verirlerse ağzınıza bile sürmeyin. Uykunuz gelirse, şimdi söyleyeceğim sihirli kelimeleri söyleyin. "Movitap, Movitap Movitap,” deyin ve göreceksiniz ki, uykunuz hemen açılacak ve ayaklarınız canlanacak. Yolunuza kandırmak isteyenler çıkacaktır onların gözlerine dikkatle bakarak bir kere gözlerinizi kırpın,böylece korkup kaçarlar siz de yolunuza devam edersiniz. Sakın haa Mişa’ yı yanınızdan ayırmayın e mi?


-Tamam nineciğim, hiç merak etme…


-O, size yolunuzu bulmanızda hep yardım edecek. Onun boynuna sihirli bir tasma taktım. Zorda kalırsanız, Mişa’ nın tasmasını elleyin, o sihir sizi tüm kötülüklerden koruyacak. Yürüye yürüye bir ormanın girişine geleceksiniz. Burası sizin bildiğiniz ormanlardan değil. Büyülü ve pembe bir orman. Hiç korkmadan Mişa ile beraber ormanın içine girin. Her yerde çeşit çeşit yiyeceklerin asılı olduğu ağaçlar var. Burada ağaçlardan aldığınız ve canınızın istediği her şeyi yiyebilirsiniz. Amma, ormanın dışında sakın ha ağzınıza hiç bir şey koymayın, gölden su bile içmeyin!


-Tamam nineciğim, söz, yemeyiz de içmeyiz de, çocuklar bir ağızdan heyecan içinde tekrarladılar. Heyecanları giderek artıyordu.Bilge Nine devam etti:


-Ormanın içine girince, karşılaştığınız ışık sizi korkutmasın, dedim ya burasıbüyülü. Sizi bir Gözlüklü Mavi Kaplumbağa karşılayacak ve o sizi bir Kırmızı Zıpzıp Tavşana, o da sizi Minnoş Beyaz Sincap’ a götürecek. Sincabın oturduğu ağacın dallarında yaşayan Mor Uç Uç Böcekleri kollarınıza konacak ve bundan sonra sizde sihirli ormanın sihirli çocukları olacaksınız. Mor Uç Uç Böcekleri kolunuzda iken istediğiniz her yere uçabileceksiniz.


-Nineciğim, şimdi biz önce Gözlüklü Mavi Kaplumbağa, sonra Kırmızı Zıpzıp Tavşan, Sonra da Minnoş Beyaz Sincap, oradan sonra da Mor Uç Uç Böcekleriyle mi karşılaşacağız? Ali, biraz da endişeyle bu sözleri söyleyip, nineye baktı.


-Kuzularım, güzel yavrularım, merak etmeyin hiç bir şeyi unutmazsınız. Yalnız çok dikkat edin! Çünkü bu ormanda kötü kalpli kara renkli bir Dev var ve o küçük çocukları hapsetmeyi çok sever. Ona rastladığınızda yine sihirli kelimelerimiz var.


‘Karamba Karamba Karamba,’ diyecek ve yüzüne kahkahalarla güleceksiniz. O zaman size dokunamaz ve hemen bulunduğu yere yığılarak uykuya dalar. Devin beklediği mağaranın içinde, sihirli pırıl pırıl parlayan rengarenk ışıklar saçan bir taş var. Onu almak için mağaranın içinde uçarak gidin ve sakın aşağılara bakayım demeyin. Aşağıda ateşle kaplı derin kocaman bir kuyu bulunur. Eğer bakacak olursanız, o kuyu sizi hop diye içine çeker. Mağaradan sihirli taşı alır almaz oyalanmadan hemen çıkın.


Zeynep, biraz da umutsuzca, “Nineciğim, biz bu kadar ödevi başarabilir miyiz sence?


-Elbette yavrularım, siz çok cesur ve akıllı çocuklarsınız. Arkadaşlığın sizin için ne kadar önemli olduğunu da biliyorum. Şimdi devam edelim, bu sırada, eğer dev uyanırsa, hemen koskocaman kanatları olan, şimşek gibi keskin gözleri olan ve gökyüzünde bir rüzgar hızıyla süzülen, Baba Kartal' ı yardıma çağırın. Sizi devden kurtarır. Baba Kartal sizi ormanın kıyısına kadar getirecektir. Orada da Koca Gagalı Leylek laklaka laklaka diyerek sizi bekleyecek, onun sırtına atlayın, o da dağları tepeleri aşarak sizi çabucak buraya getirecek. O sihirli taşı alıp, Elif' in yanına koyduğumuzdataş önce rengarenk ışıklar saçarak parlayacak, Elif’ in gözlerinin rengine dönecek, böylece bütün hastalığını geçirecek ve sonrasında da siyaha dönecek. Unutmayın yavrularım, ne kadar çabuk gidip gelirseniz, Elif' de o kadar çabuk iyileşecek. Seçim sizin çocuklar. Taşı getirip arkadaşınızı iyileştireceksiniz, tamam mı?..


-Şey, Bilge Nineciğim, ya geri gelemezsek, ya da ormanda kaybolursak, o zaman ne olacak?


-Şimdi öyle şeyleri hiç düşünmeyin. Ben size güveniyorum.Mutlaka o taşı alıp geleceksiniz ve ben sizi burada bekleyeceğim. Haydi, tontonlarım, çabucak gidin, taşı alın ve Elif’ i hep beraber iyileştirelim… Ayrıca yanınızda sihirli bir tasma verdiğim Mişa’ da var. Hımm, unutmadan, size söyleyeceğim son bir şey daha var. Devin karşısında cesur olun ve sakın ola ki ağlamayın. O ağlayan çocuklara çok kızar ve dilinden ateşler çıkartarak onları hemen yakalar. Göreyim sizi, haydi benim güzel kuzularım…


Bilge Nine, her ikisine de büyük sevgiyle sarıldı. Ali ve Zeynep önce korku ve endişeyle birbirlerine baktılar. Anneleri ve babaları onları merak edeceklerdi. Ama getiremezlerse de arkadaşları ölecekti. Her ikisi de heyecanla ve büyük bir inançla:


-Sana söz veriyoruz nineciğim, gidecek ve o sihirli taşı getireceğiz!


İki arkadaş ve Mişa heyecanla koşarak Elif' in yanına gittiler ve kulağına eğilerek,


"Bekle bizi Elif, seni iyileştirecek sihirli taşla birlikte geleceğiz..." dediler ve yola koyuldular.


Üç gün üç gece yol gittiler. Az gittiler uz gittiler, dağlar tepeler aştılar, geceleri ay, gündüzleri güneş hep yanlarında yürüdüler yollarını aydınlattılar.Kır çiçekleri çocukları görünce başlarını iki yana sallayarak, “Elif’ e selam söyleyin, o iyi olacak, biz biliyoruz…” diye seslendiler. Kelebekler, cırcır böcekleri, yaprakların üzerinde gezinen tırtıllar, etraflarında danslar eden ateş böcekleri hepsi birden “Elif, Elif, bak arkadaşların sana sihirli taşı getirecek. Bekle onları…” diye şarkılar söylediler.


Geceleri çığlık çığlığa bağırıp ürkütücü sesler çıkaran yarasalar bile onları görünce kenara çekilerek saygıyla hiç seslerini çıkarmadan beklediler. İki arkadaş birbirlerinden kuvvet alarak ve el ele tutuşarak yürümeye devam ettiler. Derken bir yol ağzına geldiler. Ali sağdaki yoldan, Zeynep ise soldaki yoldan gitmek istiyordu. Aralarında karar veremediklerinde, Bilge Nine’ nin Mişa’ ya verdiği sihirli tasma akıllarına geldi. İkisi birlikte onu okşadıklarında, Mişa onları doğru yola doğru sürükledi ve yollarına devam ettiler. Yola çıktıklarından beri hiç dinlenmeden yürümüşlerdi. Artık yorgunluktan kımıldayacak halleri kalmamıştı. Zeynep, yere oturdu ve ayaklarını ovuşturmaya başladı. “Ali, ben çok yoruldum. Şurada birazcık uyuyayım ne olur,” dedi. Bu sırada onlara doğru yaklaşan Dede Baykuş’ u fark ettiler. Dede Baykuş kocaman siyah renkli gözlüklerinin ardından bakarak, göbeğini sallaya sallaya yanlarına geldi. Çok tatlı bir ses, ve yumuşacık bir gülüşle:


-Nereden gelip nereye gidersiniz yavrucuklarım?


-Sen de kimsin?


-Ben Dede Baykuş' um. Beni tanımadınız mı çocuklar?


-Ayy, şey, seni tanıyamadık Dede Baykuş. Biliyor musun, arkadaşımız Elif çok hasta…Biz Mişa’ yla birlikte ormandaki sihirli taşı bulmaya gidiyoruz. O taş, arkadaşımızı iyi edecekmiş.


-Sizi Bilge Nine' mi yolladı kuzucuklar?


-Sen Bilge Nine’ yi tanıyor musun? diye cıvıldadı çocuklar.“Evet, bizi o yolladı ama çok yorulduk ve acıktık. Ormana daha çok yol var mı?


-Gelin, ben sizi misafir edeyim, hem biraz dinlenin, hem de karnınızı doyurursunuz, dedi Dede Baykuş.


-Yok olmaz! Eğer dinlenirsek sihirli taşı zamanında alamayız, o zaman da Elif iyileşemez, oyalanmadan gitmemiz lazım…


-Ama çok yorulmuşsunuz baksanıza, hem size şeker de veririm. Hadi çocuklar, hadi ama kırmayın beni. Gelin de dinlenin biraz,diyen baykuşun gözleri yerinde fıldır fıldır dönüyor ve çocuklara sevecen bir ifadeyle giderek yaklaşıyordu.


Mişa, huysuzlanmaya ve havlayarak ve giysilerinden çekiştirmeye başladı. Zeynep, yorgunluktan ayağa bile kalkamıyordu. Mişa’ nın heyecanını gören Ali,Zeynep’ nin elini tutarak kulağına eğildi "Bilge Nine ne demişti bize? Hatırlasana!" dedi. İkisi birlikte dikkatle Dede Baykuş' un gözlerine baktılar ve bir kere göz kırptılar Baykuş bir anda yok oluverdi. İlk tehlike geçmişti. Ali bir yandan da “Bilge Nine’ nin sihirli kelimeleri neydi? Yorgun olduğumuzda ne diyecektik?” diye düşünüp duruyordu.


Sihirli kelimeler aklına gelinceZeynep’ e döndü:


-Haydi canım arkadaşım,yorulmanın zamanı değil, Elif’i düşün… Şimdi beraberce o kelimeleri söyleyelim ‘Movitap Movitap Movitap...’deyince, birdenbire hepsi güçlendiler ve neredeyse koşarak yollarına devam ettiler. Gide gide nihayetpembe ormanın kıyısına geldiler.


-İşte sihirli ormana geldik Zeynep, dedi Ali, gülümseyerek. Mişa önde , onlar arkada heyecanla ormandan içeri girdiler. Gözlüklü Mavi Kaplumbağa onları karşıladı:


-Merhaba çocuklar, Bilge Ninegeleceğinizi bana haber verdi, haydi gelin benimle, dedi ve önlerine düşerek büyülü pembe ormanın içlerine doğru ıhlaya tıslaya götürdü onları. Pembe ormanda bütün ağaçların gövdeleri ve yetişen tüm bitkiler pespembeydi. Tıpkı şeker gibi. Çocuklar hayranlıkla sihirli ormanın içinde yürüyorlardı. Ağaçlar onlar yanlarından geçerlerken gülümseyerek yerlere kadar eğilip selam veriyorlardı. Zeynep ve Ali başlarını gökyüzüne çevirdiklerinde, gökyüzünde pespembe bulutlar gördüler. Ağaçların dallarında baston şekerler, şemsiye şekerler, kekler, çeşit çeşit meyveler asılıydı. Gözlüklü Mavi Kaplumbağa onları Kırmızı Zıpzıp Tavşan’ ın yanına getirip teslim etti.


Yaramaz, muzip gülüşlü, kocaman dişli tavşanın elinde kocaman bir pembe bir havuç vardı ve Kırmızı Zıpzıp Tavşan bu havucu yedikçe, havuç alt tarafından büyümeye devam ediyor ve hiç bitmiyordu. Ağaçların dallarında şarkı söyleyen çekirgeler onları selamladılar ve hep bir ağızdan "Hoş geldiniz çocuklar, Elif iyi olacak, hiç merak etmeyin." diye seslendiler. Mişa, sevinç içinde kuyruğunu sallıyor ve havlayarak onların neşesine ortak olmaya çalışıyordu. Ali, Kırmızı Zıpzıp Tavşan' a dönerek:


-Kaç gündür yoldayız ve çok açız Tavşan kardeş, bize yiyecek bir şeyler verir misin? dedi.


-Elbette, ne isterseniz, bu ormanda istediğiniz her şeyi yiyip içebilirsiniz. Hepsi emrinize amade…


Bu sözlerden sonra tavşancık, elini şaklatınca, elinde kocaman pespembe meyveli bir pasta belirdi. Ali ve Zeynep, kocaman pembemeyveli pastayı afiyetle yediler. Tavşan, Mişa’ yı da unutmadı ve ona da kocaman pembe renkli bir kemik verdi. Sonra, elini bir daha şaklattı, bu sefer de ellerinde kocaman birer bardak pembe süt belirdi. Çocuklar onları da hemen içtiler. Karınları doymuş ve keyifleri yerine gelmişti.


Kırmızı Tavşan, zıplaya zıplaya ve şarkılar söyleye söyleye onları ormanın derinliklerine doğru götürmeye devam etti ve bir ağacın üzerinde gelmelerini bekleyen Minnoş Beyaz Sincap’ ın yanına vardılar. Minnoş Beyaz Sincap, onları görür görmez hemen yuvasından pembe renkli fındıkları, cevizleri ve fıstıkları getirerek çocuklara ikram etti, bu ormanda gördükleri her şey sihirliydi, fındıklarda yedikçe çoğalıyordu. Çocuklar ve Mişa, sincap ile beraber ağacın üzerine tırmanmaya başladılar. Minnoş Beyaz Sincap önde onlar arkada derken, Mor Uç Uç Böcek'leri göründü etraflarında. Önce çocuklarla birlikte çok güzel danslar ettiler, sonra Ali ve Zeynep' in kollarına, Mişa’ nın da sırtına kondular. Mor Uç Uç böcekleri üzerlerine konar konmaz hepsi uçmaya başladılar.


Ali ve Zeynep uçtuklarına o kadar sevindiler ki neşe içinde ellerini çırptılar. Çocuklar bir yandan uçuyor, bir yandan da kahkahalarla taklalar atıyorlardı. Uçarak ormanda daha da ilerilere gittiler. Her tarafta sihirli bitkiler, şarkılar söyleyen kuşlar, masal anlatan kurbağalar gördüler. Neşe içinde uçarlarken birdenbire gök gürlemesini andıran korkunç bir ses duydular.Tir tir titreyerek birbirlerine baktılar. Bu Bilge Nine'nin onlara bahsettiği Kara Dev olmalıydı. Bir ayağı yerde bir ayağı gökte kocaman yeşil fosforlu gözleri olan Kara Dev ormanı titrete titrete yürümeye başladı.


Ali ve Zeynep hemen ninenin sözlerini hatırladılar. Korktuklarını belli etmeyeceklerdi. Dev, ateşten dilini uzatarak onlara dokunmaya çalışırken, çocuklar heyecanla sihirli kelimeleri hatırlamaya çalıştılar. Tam Kara Dev, dilini onlara doğru uzatacakken, Zeynep kelimeleri hatırladı. Devin yüzüne karşı yüksek sesle ‘Karamba Karamba Karamba,’ diye bağırdılar. Kara Dev, birdenbire olduğu yere külçe gibi yığılarak uykuya dalıverdi. Uçarak mağaranın içine girdiler. Bilge Nine' nin dediklerini hatırlayarak ateş dolukuyu onları içine çekmesin diye aşağıya hiç bakmadılar. Mağaranın derinlerinde rengarenk ışıklar saçarak pırıl pırıl parlayan sihirli taş onları bekliyordu. Hemen taşı alarak mağaradan çıkmak için geri döndüler ki ne görsünler, Kara Dev uyanmamış mı? Her ikisi birden olanca sesleriyle ‘Koca Kartal, Koca Kartal’ diye seslenerek kartalı yardıma çağırdılar.


Ali, sihirli taşı cebine koymuş ve bir yandan da düşmesin diye sımsıkı tutuyordu. Koca Kartal kocaman kanatlarını hoplata hoplata gelip onlara doğru uzandı ve hepsini kanatlarına yerleştirerek ormanda onlarla birlikte uçmaya başladı. O kadar süratle uçuyorlardı ki, çocukların ve Mişa’ nın başı dönüyordu. Koca Kartal, çocukları eğlendirmek için hızla aşağılara iniyor, yukarılara çıkıyor ve onları kıkır kıkır güldürüyordu. Pespembe bulutlar, sanki pamuk şeker gibi görünüyordu. Ellerini uzatsalar bulutları yakalayacaklardı neredeyse…


-Elimi uzatsam, bulutları yakalayacağım. Ne kadar güzel, dedi Zeynep…


-Ne kadar hızlı gidiyoruz değil mi? Sıkı tutunun, dedi Ali.


Onlar bu uçuşa kendilerini kaptırmışken, yolculukları bir anda bitiverdi ve kendilerini sihirli pembe ormanın çıkışında buldular. Dede Leylek, çocukların geleceklerini Bilge Nine' den öğrenmiş ormanın çıkışında gagasını ‘Laklaka laklaka’ diye birbirine vurarak ve ayakları ile toprağı eşeleyerek onları bekliyordu. Dede Leyleğin sırtında dağları tepeleri aştılar kısa bir süre sonra uzaktan Elif’in evini gördüler. Her ikisi de heyecanla birbirlerine sarıldılar, Mişa’ da onların sevincine ortak oluyordu. Dede Leylek onları usulca bahçeye bıraktı. Çocuklar leyleğe çok teşekkür ettiler ve koşarak doğruca evin kapısının önüne geldiler.


-Çocuklar, çocuklar haydi kalkın, burada uyuyakalmışsınız, dedi Elif' in babası.

Gözlerini ovuşturarak hemen ayağa fırladılar:


- Bilge Nine nerede? Koca Leylek nerede? Neredeler onlar?


-Allah Allah, Bilge Nine mi, Koca Leylek mi, çocuklar onlar da kim?


-Bilge Nine, Elif' i iyileştirmek için sihirli taşı almaya bizi sihirli ormana göndermişti. Koca Leylek' de bizi ormandan buraya getirdi.


-Çocuklar, herhalde rüya gördünüz, henüz Elif’in yanına uğramıştınız. Sanırım sonrasında uyuyakaldınız, dedi Elif' in babası.


-Hiç olur mu? Bakın, sihirli taş benim cebimde, dedi Ali. Mişa’ da heyecan içinde etraflarında hoplayıp zıplıyordu.


-Sihirli taş da neymiş çocuklar?


Ali özenle sakladığı sihirli taşı cebinden çıkartarak Elif' in babasına uzattı:


-Bilge Nine, "Sihirli taşı alın gelin, Elif' in yatağının kenarına koyun, o taş ışıldayacak ve Elif kurtulacak…" dedi bize.


Babası sihirli taşı görünce, merakla baktı çocuklara. Bir şey anlamamıştı ama, çocuklar bu siyah taşın rengarenk ışıklar saçarak kızını iyileştireceğini söylüyorlardı.Hep birlikte koşarak küçük kızın yatak odasına girdiler. Elif’cik hala ateşler içinde yanıyordu. Zaman zaman da sayıklıyordu. Sihirli taşı yatağın kenarına koyar koymaz rengarenk ışıklar saçarak birdenbire pırıl pırıl ışımaya başladı. Odayı önce renkli, sonrasında bembeyaz bir ışık kapladı. Işık o kadar parlaktı ki, hiç birinin gözleri görmez oldu. Işık yavaş yavaş sönerken, en son Elif’ in gözlerinin rengini aldı ve kararmaya başladı. Bu sırada hasta çocuk gözlerini kırpıştırmaya başladı ve sonunda gözlerini açtı. Annesi, göz yaşları içinde, ateşine baktı ve sevinçle:


-Elif' in ateşi düşmüş, mucize bu! Çok teşekkür ederim çocuklar, diye fısıldadı. Bu arada sihirli taş, giderek soluklaşmış ve kapkara bir taş halini almıştı. İki çocuk birbirlerine baktılar. Arkadaşları iyileşmişti. Bilge Nine, onlara doğruyu söylemişti. Elif, arkadaşlarına bakarak gülümsedi:


-Biliyordum geleceğinizi, Bilge Nine rüyamda bana söylemişti, dedi. Ali ve Zeynep sevinçle göğe doğru kollarını kaldırarak "Bilge Nine, sana çok teşekkür ederiz..." diye bağırdılar. Odadaki herkes ve Mişa neşeyle odada zıplamaya ve neşeli kahkahalar atmaya başladı. Artık üç arkadaş eskiden olduğu gibi yine birlikte oynayabileceklerdi.


Güzel günler yeniden geri gelmişti. Ali, Zeynep ve Mişa, “Elif’ in iyileştiğini Bilge Nine’ye haber vermeliyiz.” diyerek koşa koşa arka bahçeye gittiler. Koskocaman erik ağacının altında, çocukları bekleyen Bilge Nine, göz yaşlarını elinin tersiyle silerek:


-Başaracağınızı biliyordum kuzucuklarım. Arkadaşınızı o kadar çok seviyordunuz ki, bütün zorlukları aştınız. Sevgi, her şeyi başarır. Aferin yavrularım, aferin size…


Ali ve Zeynep, üzüntülü bir sesle:


-Nineciğim, hemen gidiyor musun? Biraz daha kalamaz mısın?


-Evet yavrularım, beni bekleyen başka çocukların yanına gitmem lazım. Hem unutmayın, ne zaman ihtiyacınız olursa, ben her zaman sizin yanınızdayım, dedi ve onları son bir kez kucakladı.


Aniden bir rüzgar esti ve Bilge Nine, gökyüzüne doğru yükselen mavi bir buhar bırakarak gözden kayboldu.


Çocuklar, Bilge Nine’nin gidişine üzülseler de, onun kendisinden yardım bekleyen diğer çocukların yanına gittiğini biliyorlardı.

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER