Geçtiğimiz ay bilgisayarım ve ben bir türlü anlaşamadık. Sürekli ısınıp kendini kapatmaya başladı. Kendini kapattığı yetmezmiş gibi bir de yeniden açılması için en az 10 dakika bekletiyor falan derken çileden çıkardı beni. Romanımı yazmam lazım, yazamadım, yazılarımı yazmam lazım yazamadım. İnternette bazı konuları araştırmam lazım, yapamadım.
Fark ettim bilgisayarla birlikte düşünmeye çok alışmışım ve ben hiç defter veya kağıt kullanmıyormuşum. Her türlü düşüncem bilgisayar ekranına bakarken klavyede şekilleniyormuş. Bu aralar bazı paylaşımlarda çeşitli yazarlara ait yazı yazma ritüellerini okurken görüyorum ki neredeyse hepsinin ellerinin altında mutlaka bir defter veya defterler var. Her düşüncelerini önce defterlerine yazarak canlandırmaya çalışıyorlar.
Oysa ben? Anladım ki ben sadece bilgisayar karşısında düşünebiliyorum, yazabiliyorum… Aklıma ne gelirse tıpkı bilinç akışı tekniğinde olduğu gibi yazıyorum. Hiç kısıtlamadan. Hiç ara vermeden. Kafamdaki düşünceleri yazmayı bitirdiğim anda bir de bakıyorum ki parmaklarım cidden yorulmuş. Tabii sadece parmaklarım değil yorulan. Beynim de ciddi anlamda alarm veriyor bazen. İşte o anda bilgisayarı kapatıp biraz dolaşmam gerekiyor veya internette boş boş gezinmem…
Bilgisayarım tamire gitti geldi ve umarım düzeldi artık sorun çıkartmayacak bana. Sorun derken, birden aklıma geldi.
Bilgisayar denilen nesnelere öylesine bağlanmışız ki her şeyimiz onun içinde duruyor. Artık kağıtlarda değil, dosyalama yok, dolaplarda koca koca dosyalar yok, tozlanmış dolaplar da yok. Her şey internet üzerinde bir yerlere yedekleniyor. Hiçbir şey yapamasam yazdıklarımı, önemli verilerimi kendime eposta olarak atıyorum, harici bir belleğe kaydediyorum. Hepsi hepsi büyüklük olarak elim kadar bile değiller. Eskiden ofisimizde bulunan tüm bilgilerimiz şimdilerde bilgisayarlarımızın içinde ve bizimle beraber geziyoruz.
Sizleri bilemem ama ben bu yeni yaşamın esiri olmuşum bile. Geçtiğimiz yıllarda bir belgesel seyretmiştim elektrik olmayan günlere dönülmüştü. Ne elektrik vardı, ne internet, ne de iletişim. Elektrik olmazsa, pek övündüğümüz teknolojiden bir şey kalmaz geriye. Bilgisayarlarımız da, akıllı telefonlarımız da, e-postalarımız da her şey çöp olabilir günün birinde. Şimdilerde pek moda bir uygulama var ya, e-kitap adı altında, her şey internet ortamı üzerinden okunuyor hani. Bir gün aniden kitapların bile olmadığı, ormanları kurtaracağız derken, kağıtsız ortama geçtik derken, belki de bu kadar zamandır oluşturduğumuz tüm kültürü bir anda yok edebileceğimiz zamana geçiş yapabiliriz. Ne kitaplar kalır, ne haberleşme ortamı…
Elektrik yoksa; zaten durum cidden vahim. Hiçbir şey işlemez olacaktır sadece bilgisayarlar değil. Örneğin, çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, buz dolabında yiyecekleri korumak, ortamı ısıtmak veya soğutmak… Aman tanrım!
Böyle düşününce korkutucu geliyor değil mi? Yıllar önce senaryo kursuna devam ederken hocamız bize bir film izletmişti. Ateşin bulunuşu ile ilgili bir filmdi. Henüz ilk çağlarda yaşayan insanlar bir şekilde ateşi buluyorlar ve sönmemesi için müthiş bir çaba sarf ederek öyle saklıyorlar ki onu… Çünkü ateş sayesinde pek çok gelişmenin yaşanacağının farkındalar ama o yıllarda bile ateşi çalmak isteyenler, onun için savaşmak isteyenler de var. Henüz konuşmayı ve birbirleriyle iletişim kurmayı bile beceremeyen insan topluluğu, ateş için bir araya geliyorlar. Film boyunca ateş için yapılan mücadeleye, sönmemesi için harcanan çabaya rağmen ateşin sönmesiyle birlikte, kendi içlerinden üç kişiyi ateşi yeniden kabilelerine getirmek için görevlendirmeleri ve tekrar ateşin getirilmesiyle sürüyor film.
O devirlerde ateş insanlık için ne kadar önemli… Çiğ etten pişmiş ete geçecekler, ateş yardımıyla tencerede pişirilen sulu yemek kültürüne geçecekler, ısınacaklar, aydınlanacaklar, belki vahşi hayvanlardan korunacaklar…
Bu devirde de elektrik o kadar önemli. Elektrikle çalışan en önemli alet ne diye düşünürsek, herkes kendi için en önem verdiği aleti söyleyecektir. İşte bilgisayar da bunlardan biri.
Ben, bu yokluk döneminde fark ettim ki, bilgisayar benim için çok değerli bir ekipman haline gelmiş hatta beni esiri etmiş. Bence, insanlık tarafından uzun yıllardan beri üretilen tüm yazılı dokümanların tıpkı dünyada var olan tüm tohumların kuzey kutbunun oralarda bir yerlerde depolanması gibi saklanması gerekiyor. Bir gün beklenmedik son gelecek olursa, en azından üretilen bilgilere ulaşmak mümkün olmalı.
Bugünden itibaren, yazdıklarım, okuduklarım ve benim tarafımdan üretilen tüm bilgilerin en azından değerli olanlarını sadece internet ortamında veya bilgisayarda değil de başka bir yerlerde de kağıt olarak saklamam gerektiğine inanıyorum. Nasıl yaparım bilmiyorum ama en azından bu konuyu düşünmeye değer buluyorum.
Sizler de bence düşünmelisiniz. Gelecek günlerde iklim değişiklikleri gibi nedenlerle suların yükselmesi sonucunda belki bazı şehirlerimizi bile kaybedebiliriz. Elektrik kesildiği anda kapıldığımız huzursuzluk, geldiği anda yeniden mutluluğa dönüyor.
Peki şunu hiç aklımıza getiriyor muyuz? Ya bir daha HİÇ gelmezse?...
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net