Artık Mustafa dedemi yazma zamanı. Sıra sende dedem. Bakalım yazdıklarımı beğenecek misin? Güzel insanlarla dolu geçmiş günlerden seni bu devre getirmeyi başarabilecek miyim? Biliyor musun, torunların da heyecanla bekliyor neler yazacağımı. Ben seni yazacağım dedem. Sadece seni. Öğrenebildiğim kadarıyla, ekleme yok, hayal yok, gerçekler olacak sadece. Eksik kalacakmış, varsın kalsın, yeter ki yanlış olmasın.
Herkes diyor ki, öncelikle, çocuklarına düşkünmüşsün, hem de çok. Dışarda herhangi bir şey yiyecek olsan, değişik, çocuklarım da tadına baksın diye, mutlaka, çıkınına koyar ve eve getirirmişsin. Sert bakışlı, biraz aksi ama içi bir o kadar iyi bir insan, dürüst, ailesinden ve işinden başka hiç bir şey yok hayatında. Kendisi bir değer olmak istiyor. Hayat ona karşı acımasız davranmış biraz. Sadece ona karşı değil ama, o devirde yaşayan tüm genç erkeklere, pek çoğu uzun yıllar askerlik yapmışlar.
Dedem de öğrenebildiğim kadarıyla, tam 7 veya 8 yıl askerlik yapmış, Nerelere gitmiş, nerelerde savaşmış bilemiyoruz şimdi. Bildiğimiz en önemli savaşı, Çanakkale. Hepimizin ailelerinde var olan, Çanakkale savaşı gazileri ve şehitlerinden biri o. Geçen gün, 30 ağustosta, bir film izledim. Adı Çanakkale 1915. Turgut Özakman’ ın senaryosunu yazdığı, abartısız ve o devri anlatan bir film. Bu aralar seni çok düşündüğüm için midir nedir beni çok etkiledi, çok sarstı. O gencecik insanların yaşadıklarını düşündüm, hayallerini ve umutlarını, çektikleri eziyeti, iman gücüyle karşı koymalarını.
İnanılmaz….Sen bizler için savaştın, gelecekte var olacak nesillerin için, biz kıymetini bilemedik be dedem. Baksana neler olup duruyor etrafımızda. O saf, iyi niyetli, yiğitler gittiler. Hepsi de Çanakkale’ de miydi neydi, gittiler bir daha dönmemecesine. Hani sen, askerden geldiğinde, savaştan döndüğünde gazi olarak, seni ziyarete gelmişler komşuların, onlar askere de gitmemişler, dolayısıyla savaşa da katılmamışlar, riyakar bir şekilde, sana geçmiş olsunlarını iletince, sende kovmuşsun onları. Ne de güzel etmişsin dedem. Dürüst insanmışsın diyorum ya, riya yok, hem de hiç yok….
Şimdi doğum yıllarına geri dönelim. dedem hesaplayabildiğim kadarıyla, 1886 veya 1887 doğumlu. Yani Atatürk’ ten 6 veya 7 yaş küçük. Babası, Süleyman dede, o devirde İstanbul’ da iş yapan, iş yeri olan bir adam. O devirlerde, iş yeri var, atölyesi var Unkapanı ile Cibali arasında. Sonraları yanmış oralar bir İstanbul yangınında.
Kendisi Akçakaya Kayseri doğumlu. Oralarda, iş yok güç yok ya toprağı ekeceksin, ya da dışarlara gideceksin. Yani, benim güzel Anadolu’ mda o devirlerden bu devirlere insanların kaderleri çok da değişmemiş. Yine insanlar, büyük şehirlere geliyorlar. Çok iyi bilemediğim bir sebeple dedemin annesi alıp kocasını ve çocuklarını, Akçakaya’ dan Talas’ a göç ediyorlar. Adı Ayşe büyük ninenin. Tüm Ayşe’ ler gibi o da çok becerikli bir kadın. Yeni komşular diyorlar onlara Talas’ ta.
Dedemler, 3 erkek, 1 de kız kardeş. Arada ölenler varsa da, şu anda bilemiyorum.
Geçmişe yolculuk etmek o kadar kolay olmuyor. Şimdilik bu kadar, ben bir sonraki bölümü kurgulamaya başladım bile….
Sevgiyle kalın…
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net