Saat akşam yedi falan olmalıydı.Cevat parkta yapayalnız kaç saattir oturduğunu bilemiyordu. Başını ellerinin arasına almıştı . Beyni sanki düşünme yetisini yitirmiş gibiydi. Başını bir taraftan hafifçe diğer tarafa doğru çevirdiğinde bile korkunç bir acı damarlarından dolaşıp vücudunun her hücresinde bekliyor,zehrini saça saça ilerliyordu. Sarı sarı bulutlar gözlerinin etrafında dans ediyor, ağzını açıp bir şeyler söylemek istese de sesi yok gibi geliyordu. Gözleri doluyor, ağlamak, haykırarak ağlamak istiyor aklına babasının sözleri geliyordu.
"Erkekler ağlamaz, sakın duygularını başkalarının yanında belli etmeyesin oğlum. Sonra seni yerler. Hele ki kadınların ve hasımlarının yanında... Asla, asla.".
“Ah babam, şimdi yanımda olaydın hayatıma soğuk acımasız kışların dolduğu bugün seninle olabilseydim bu acım hafifler miydi ki? Annemi bıraktın yanıma, lakin o da artık beni bile tanıyamıyor. Çok yaşlandı çok… Hele ki seni kaybettikten sonra… Neden böyleyim diye sorsaydın, neler oluyor diyen davudi sesini duysaydım, başımı eğip gözlerimi yerden hiç kaldırmadan sana her şeyi bir bir anlatabilseydim…” diye düşündü Cevat.
Halbuki ne kadar güzel bir gündü sabah uyandığında, her zaman eşinden bir kaç dakika önce uyanır, onu seyretmeye doyamazdı. Fısıltıyla, "Ne kadar da güzelsin, iyi ki benim karım, eşim, sevgilim, yârim, hayattaki en büyük dostumsun." diyerek her sabah yaptığı gibi eşinin yüzünü hafifçe okşadı.
Bu arada Gülten gözlerini açtı, kapkara gözlerinde, Cevat' ı eriten bir bakışla baktı ve gülümseyerek yataktan kalktı. İkinci bebeklerini bekliyorlardı. Gülten ve Cevat, çocukluklarından beri arkadaşlardı. Beraber büyümüşler, aynı okullara gitmişler, aynı üniversiteden mezun olmuşlardı. Aşıklardı birbirlerine hani sırılsıklam aşık denirdi ya, işte öylesine aşıklardı. Ailelerde uygun bulmuş ve bir kaç yıl önce, görkemli bir törenle evlenmişlerdi. Mutlu bir gelecek onları bekliyordu, evleri hazır, işleri hazır, gelecekten ümitli, pırıl pırıl yaşanacak bir hayattı onların ki. Ta ki keşke hiç yaşanmasaydı diyecekleri o güne kadar…
-Dışarda çok güzel bir bahar havası var Cevat. Ne dersin, bugün kahvaltımızı bahçede yapalım mı?
-Sen emret yeter, Ali' yleberaber hemen kahvaltıyı hazırlarız...
Ali' nin odasına doğru yürüyen Cevat, minik oğlunun odasına girdi ve neşeyle onun saçlarını okşayarak:
-Aliş, kalk artık haydi, haydi, kahvaltı vakti....diye seslendi.
Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimli bir çocuk olan Ali, yatağında ayağa kalkıp, zıplayarak babasının boynuna sarıldı. Omuzuna yaslanan bu buğday sarısı baştan yükselen o güzel koku, oğlunun kokusu Cevat' ı mest etmeye yetmişti. "İşte bu, yaşamak bu... Bu kadar basit her şey..." dedi oğlunu kollarıyla sımsıkı sararak.
Kahvaltı edilmiş ve neşeyle sohbete başlamışlardı. Ali, ana okulunda neler yaptığını, arkadaşlarını anlatıp duruyor, annesi ve babasının tasdik ederek onu dinlemelerini istiyordu. Her şey güzeldi, yaşamak güzeldi, hayat güzeldi. Gülten, bugünlerde onu biraz endişeli görüyordu. “Cevat neden sürekli düşünceli ve sessiz duruyor, kalbimi acıtıyor bu duruşu,. Neler oluyor, nesi var Cevat’ ın? Yoksa hayatında… Yok canım yok, olamaz… Olamaz ki… Başka bir kadın mı?Artık beni sevmiyor mu?“ diye düşünüyordu.
Cevat’ın kendisini aldatabileceği düşüncesi bile içinde bir volkana sebep oluyor, binlerce kuş sanki taşlarını kalbine fırlatıyordu gökyüzünden. Damlalar yuvarlanıyordu sanki çok yükseklerden ve Gülten altında kalıveriyordu bütün o damlaların. Şekilsiz, sevimsiz, siyah renkli damlalar... Bu arada Cevat' ın telefonuna gelen mesaj sesi, sohbetlerini böldü. Cevat, telefonu eline alıp, o mesajı görmesiyle, suratı, önce karardı, sonra sarardı ve sanki çok sıcak bir yaz günüymüş gibi terler boncuk boncuk fışkırdı tüm vücudundan. Başını kaldırıp Gülten' e baktığında, sadece korku vardı gözlerinde. Kara, koyu ve insanı iliklerine kadar ürperten bir korku sarmış gibiydi etraflarını. Bir tül gibiydi korku önce, sonrasında ise kesif bir duman, sürekli renk ve şekil değiştiren bir grilik kapladı her yanı. Önce hafiften, sonra sarsılarak titremeye başladı vücudu. Gülten, şaşkınlıkla eşine bakıyordu.
"Ne oldu Cevat, kötü bir haber mi?" dedi. Cevat, sadece başını salladı hayır anlamında ve sendeleyerek içeri odaya gitti. Bir müddet kısık sesle yaptığı telefon konuşmasını dinledi Gülten, hiç bir anlam veremiyordu. Ne olmuştu ki onu bukadar korkutacak? Cevat, tekrar bahçeye geldiğinde, içeriye giden korku dolu adamdan eser yoktu. Çelik bakışlı, dimdik, yakışıklı eski kocası geri dönmüştü.
-Bugün annenlere götüreyim sizi Gülten.
-Neden?
-Bu akşam yine çok geç geleceğim ve hamile hamile seni evde yalnız bırakmak istemiyorum.Bende oraya gelirim. bir kaç gün annenlerde kalırız. Zaten Ali' de çok özlüyor onları.
-Ya okul ne olacak?
-Daha ana okulunda, bir kaç gün gitmese de bir şey olmaz...
-Bizi başından mı atıyorsun sen?
-Hadi gülüm, hadi...
Hep birlikte hazırlanıp dışarı çıkmak için kapıya doğru yöneldiler. Ali, bir yandan ayakkabılarını giyiyor, bir yandan da neşeyle şarkı söylüyordu. Kapıyı açmalarıyla, içeri yüzleri kar maskeli cüsseli iki adamın onları ittirerek girmesi bir oldu. Bir anda yağmaya başlayan yağmur ve yağmurun şiddetinden dallarından kopan yapraklar, ilkbahardan sonbahara çevirivermişti bahçeyi.
Gülten donup kalmış gibiydi, oğluna sarılarak kendine doğru çekti ve soru dolu bakışlarla Cevat’ a baktı. Cevat, korkan karısını sakinleştirmeye çalışarak, “Kimsiniz, ne istiyorsunuz, defolun evimden…” diyebildi.
-Sen neden geldiğimizi biliyorsun Cevat efendi. O füze başlığına ait yazılımı bize ver, hemen gidelim.
-Ne füzesi Cevat, ne başlığı? Sen Arge'de müdür değil misin?
-Sus kadın, sus, Cevat’ ın sonra anlatır sana.
-Cevat, neler oluyor? diye bağıran Gülten' i vahşice itti izbandut kılıklı maskeli adam. Gülten yere yuvarlanırken, Cevat üzerlerine atlamaya çalıştı. Midesine yediği bir yumrukla Cevat’ ta yeri boyladı. Olay giderek sertleşiyordu. Çaresizdi. Oğlu ağlamaya başlamış, adamlardan biri acımasızca onu da annesinin yanına yuvarlamıştı.
Yıllardır sakladığı sırları açığa çıkmak üzereydi. Üniversite biterken onu gizli projeler için istemişti devleti. Cevat, babasına sormuş, babası “Devletin senden hizmet bekliyorsa, kaçmayacaksın oğlum, yapacaksın.” demişti. Herkes bilmiyordu Cevat’ ın nelerle uğraştığını, tam onbeş yıldan beri hep gizli projelerle uğraşmıştı. Ailesinde babasından başka hiç kimse, eşi bile bilmiyordu onun neler yaptığını. Son zamanlarda artık çok yorulduğunu hissediyor ve çıkmak istiyordu kurumdan. Son bir proje daha yapacak ve sonra ayrılacaktı. Bugün gelen adamlar, evini adresini nereden bulmuşlardı bilemiyordu. Çevresinde kimse onun ne işini bilirdi, ne de nelerle uğraştığını. Bir şeyler yapmalıydı, o adamlardan ailesini kurtarmalıydı ama nasıl?
Birden aklına zor durumda kaldığında sinyal göndermesi için verdikleri çakmak geldi. Sigara içermiş gibi yaparak merkeze haber vermeliydi. “Bir sigara içebilir miyim?” diye sordu maskeli haydutlara. Haydut kafasını olur anlamında sallayınca da sigara yakmak büfenin üzerinde duran sigara paketinden bir sigara aldı ve yakmak için çakmağını çıkardı. Elleri terlemişti heyecandan. Kurtuluşları buna bağlıydı, biliyordu Gülten eşinin sigara kullanmadığını bildiğinden, şaşkın bakışlarla ona bakıyordu.
Cevat, sigarayı yaktıktan sonra, adamlardan biri haber verdiğini fark etti. Nasıl oldu bilmiyordu, rehine olarak karısının ve oğlunun boğazına silah dayadılar. Cevat, çok sevdiği ailesi için bile, o yazılımı veremezdi. Adamlar karısı ve oğlunu öldürecekti, bunu hissetti ve yeniden tüm vücudu titremeye başladı. Sarası nüksetmişti. Yıllardır gelmeyen nöbet, yine gelmişti. Yerde kasılıyor, titriyor ve garip bir şekilde soluyordu.
Adamlar ne olduğunu anlayamadıkları için, telaşla yanına geldiler. “Sen bize lazımsın, önce yazılımı ver, sonra da geber…” dediler. Cevat, nasıl tabancasını çekip de o iki kişiyi vurduğunu hiç hatırlamıyordu. Adamları öldürdüğü anda, kapı kırılarak içeri gizli servis elemanları girdi. Hayatında ilk kez birilerini öldürmüştü. Karısının ve oğlunun dehşet içinde kendisine bakışlarını hiç unutmayacaktı.
Gülten, gelen adamlarca dışarı çıkarılırken, arkasına döndü “Seni hiç affetmeyeceğim… Beni ve oğlumu nasıl bir tehlikeye soktuğunu unutmayacağım… Bitti...” dedi.
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net