Biz onları "Milenyum Çocukları" olarak biliyoruz. Daha dün gibi doğdukları günler. Artık 17 yaşındalar ve büyük bir kısmı seneye çalışma hayatının içinde de yer alacaklar. Akıllılar, bilinçliler, donanımlılar... Bizlerin çok yıllar sonra tanıştığımız her türlü teknolojik aletle neredeyse 2 yaşlarından beri beraberler. Telefonu kullanan onlar, bilgisayarı kullanan onlar. Sadece bu aletlerle değil, her türlü teknolojik aletle öz güvenleri yerinde olarak başa çıkabiliyorlar.
Yine de sanki bir şeyler eksik hayatlarında. Konuşmuyorlar, şikayet etmiyorlar, bağırmıyorlar, alçak gönüllü değiller, büyük bir kısmı iyi eğitim alıyorlar, iyi eğitimin yanı sıra, sporla da müzikle de ilgililer.
Bazen anne babalarına bakışlarından çok sıkıldıklarını görebiliyorum. Küçümsemek mi desem ne desem bilemiyorum... "Siz ne biliyorsunuz ki?" der gibi bir bakış var zaman zaman gözlerinde. Milenyum çocukları bir başkalar... Hani hackerlar var ya, çok korkulan, şimdiki çocuklar sanki doğal hacker gibiler. Çoğu savaşçı bir ruha sahip, otoriteden nefret ediyorlar. Yeni gençleri yani 90' lıları, yaz boyunca neredeyse hep aynı tarz kıyafetlerle görürüz. Ayaklarında spor pabuçları, buruşuk tişortları, şortları ve sırtlarında vazgeçilmez sırt çantaları... Milenyum çağının çocukları da şimdilik bu kıyafetleri benimsemiş gibiler. Kendi aralarında bile fazla şakalaşmayan, gülmeyen bu çocuklar, ne beklediklerini çok açık ve net bir şekilde ifade edebiliyorlar.
Bizim nesil sokakta oynayan son çocuk neslidir. Yakan top, ip atlama, köşe kapmaca, seksek ve sokak aralarında oynanan ya da boş arsalar vardı o devirlerde mahalle aralarında oralarda futbol oynayabilen son nesil... Arkadaşlarıyla gün batana kadar çeşitli oyunlarla vakit , karnı acıktığında eve koşup, vişne reçelli bir dilim ekmeği alıp sokakta yiyen, suyu sokakta çeşmeden içen, pet şişe cumhuriyeti ile henüz tanışmamış olan nesil. Bu neslin tek korkusu, annelerin camlara çıkıp, "Haydi artık baban gelecek, doğru eve!" diye seslenmesiydi.
Milenyum çocukları da dahil olmak üzere, Y kuşağı çocukları yaz okulları gibi aktivitelerle büyüdüler. Anneler ve babalar çalışırken, çocuklar sokakta kalmasın, annelerde vicdan azabı duymasın diye yaratılmış aktiviteler topluluğu, yaz okulları adı altında toplamış ve çocukların özgürlüklerini de bir noktada yok etmişti. Sosyal medyadan okuduğum kadarıyla, öğretmenlerini bile çileden çıkartabilen bir nesil bunlar. Online oyun oynuyorlar, bütün dünyayla arkadaşlar. Hatta tanıdığım Y jenerasyondan birisi demişti ki, ben İnglizce' yi oyun oynarken öğrendim. ellerini kullanmakta mükemmeller.
Joystick falan kullanırken, oyunlarda siber savaşlar yaparken öylesine mahir ellere sahip oluyorlar ki, askere gittiklerinde silahla atış yaptıklarında pek çoğu hedefi tam olarak vurabiliyorlar.
Bilgisayar dünyasında yaşamaya ve kendi gibi arkadaşlarıyla uydurdukları kısaltmalı dilde konuşmaya o kadar alışmışlar. Yeşillik, doğa, deniz,güneş, kumlar hiç de önemli değil onlar için. Bu çocuklar ebeveynleriyle nasıl irtibat kuracaklarını tam olarak bilmiyorlar, önemsemiyorlar da. Ebeveynleri de onlara nasıl davranacaklarını bilmiyorlar tabii ki...
Kuzenimin 6 yaşındaki oğlu ile yaptığı ev ödevi hakkında konuşuyordum. Konumuz güneş sistemi idi. Bana hepsini anlattı. Gezegenleri, güneşi, ayı, dünyanın kaç hareketi olduğunu, kaç gezegen olduğunu. Sadece Pluton' u atladı. Dedim ki, "Peki de Barbaros Pluton yok mu?" Bana garip garip baktı. Bakışlarında sen şaşırdın mı gibi bir ifadeyle. "O artık gezegen değil ki, bu yıl gezegenlikten çıkartıldı." Gerçekten zekiler. Bizim mi onlara yetişmemiz gerek, onların mı bize pek anlayamadım yani.
Milenyum çocukları için verilen tarih aralığı 2000-2021 yılları arası. Yaklaşık 4 yıl sonra Milenyum kuşağı da yerini bir başka kuşağa bırakacak ve dünya sahnesinde yeni gelen kuşağa yer açacak. Diyorlar ki, el, göz, kulak gibi motor beceri senkronizasyonunun en yüksek olduğu nesil, bu kuşaktır. Tabii ki şimdilik...
Yani, mükemmelleşmenin gözlendiği ilk kuşak. Henüz iki yaşında olan benim torunumda da bu özellikleri gözlemleyebiliyorum. Cep telefonu, tablet gibi elektronik aletleri açabiliyor, kapayabiliyor, resim çekebiliyor, kumandayı kontrol edebiliyor, hızlı hareket ediyor, kucakta oturmaktan, kucaklanmaktan fazla hoşlanmıyor. Rakamları biliyor, harfleri biliyor... Uzaktan kumandalı arabayı bir yere çarpmadan kontrol edebiliyor. Bazen düşünüyorum da bu çocuk diyorum hangi meslek dalında başarılı olacak ya da bu kafalara yetecek meslek icadı yapılmadı mı?
Bence İnsan Kaynakları'nın işi de çok zor. Y kuşağı aidiyet duygusundan uzak, paradan ziyade başka özellikler arayan bir kuşaktı. Milenyum gençleri de, tıpkı Y kuşağı gibi kendilerine değer katan işlerde çalışmak istiyorlar, hiyerarşiyi sevmiyorlar, mutlu olabilmek birinci tercihleri, iş hayatında 4-5 sene geçirdikten sonra kendilerini yönetici olarak görmek istiyorlar. Büyük büyük 'İnsan Kaynak'çılar diyorlar ki, Y kuşağı gençleri ev alma, araba alma peşinde değiller, İnsanları, çevrelerini, dünyayı tanıma derdindeler. bu çocukları işlere nasıl bağlayacağımızı düşünmemiz lazım.
Sadece iş dünyası olarak değil, ebeveyn olarak, ülke olarak da... İyi de, Y kuşağı bu sorunları yaşatıyorsa çevresine, Milenyum kuşağı ile nasıl başa çıkılacak? Nasıl işe bağlanacak? Nasıl aidiyet duygusu verilecek?
Yani kısaca, geliyorlar... Çalışma hayatında var olmaya, bir kaç seneye kadar anne baba olmaya, belki bir 10 sene içinde üst düzey yönetici olmaya, siyasette var olmaya, yazar olmaya, gazeteci olmaya, üniversite hocası olmaya, doktor olmaya, mühendis olmaya, öğretmen olmaya, işçi olmaya, memur olmaya aklınıza ne gelirse onu olmaya geliyorlar...
Bazı şirketlere göre, Milenyum kuşağı ülkemizde de nüfusun neredeyse %25 ini oluşturuyorlarmış. Onları anlamak için önümüzde sadece bir kaç yıl zamanımız kaldı. peki, onları anlamaya hazır mıyız?
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net