Son okuduğum kitap, Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” adlı eseri.
Herkes tarafından çok sevilen ve beğenilen bu kitaba karşı nedendir bilinmez hep uzak durdum ta ki birkaç gün öncesine kadar.
Nedense çok beğenilen kitaplar ve filmlere karşı genellikle sevmeyecekmişim gibi bir yargı oluşur bende. Bu kitaba da öyle başlamıştım.
İlk başlarda sıkıldım biraz ve aklımdan da “Bu muymuş bu kadar beğenilen kitap?” diye geçirmedim diyemem. İnatla devam ettim okumaya ve kitap bana içini açmaya, kendini okutmaya başladı. Okudukça, bir yandan bitmese diye üzüldüm, bir yandan da artık sonu gelsin diye düşündüm.
Bu insanlar, romandaki baş karakterler ve yan karakterler halen aramızda yaşayan insanlardan inanın hiç farklı değiller. Hangisi daha gerçek, romanda okuduklarım mı, hayatta rastladıklarım mı?
Sabahattin Ali, karakterleri nakış gibi işlemiş ve her bir karakterin zayıf ve kuvvetli yanları ortaya serilirken, ben bunu tanıyorum diye düşündürüyor insana…
Romanda yer alan bir bölümde;
“İstanbul’dan ayrılmak istemiyoruz fakat senede kaç defa kütüphaneye gideriz? Üç beş caddeyle bir o kadar kahveden başka ne biliriz? Fikir hayatı, fikir hayatı diyoruz… En kabadayımız bile gevezelikten başka ne konuşuyor?” cümlelerini okuduğum anda ben de kendimi sorgulamaya başladım. Bazı cümleler var ki gerçekten sarsıyor insanı.
Kitabın bir başka yerinde yazar diyor ki;
“Muhakkak ki ruhumun benim gözümden kaçacak kadar uzak köşelerinde bir şeytan saklı ve beni oyuncak gibi kullanıyor.”
Bir diğer bölümünde ise;
“Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı?”
Kitabı daha fazla anlatmak yerine, alın ve okuyun derim. Eminim sizlerde de iz bırakan bir kitap olacaktır.
Ben beğendim, tavsiye ederim…
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net