İletişim

Geçen gün çok sevdiğim belgesellerden birini izlerken, anlatan dedi ki;


“Şu anda Andromeda Galaksisinde bulunan bir gezegende, bizim onlara baktığımız gibi, birisi de bize bakıyor mudur?”


Nasıl da duraklayıverdim birden. Gerçekten, biri bizi gözlüyor olabilir miydi? Gözlemliyorsa ne hissediyordu? Bizimle iletişim kurmak ister miydi? O da benim gibi uzayı, evreni, geleceği merak ediyor muydu? Bizden daha ileri bir medeniyette mi yaşıyordu? Sadece kendi gezegenine değil, diğer gezegenlere hatta galaksisine hükmedebiliyor muydu?


Bir belgesel seyrederken, söylenen bir söz insanı kapıp götürüveriyordu bir yerlere. Babam İstanbul için derdi ki; “Biz ipsiz zincirsiz bağlanmışız bu şehre, artık geri dönüşümüz yok…” Bizler de yalnız gezegenimizde, herkese ve her şeye bağlı olduğumuz bir hayat yaşıyoruz.


21. Yüzyıl, geçmişteki yıllara hiç benzemiyor. Bazılarına göre bilgi çağındayız, bazılarına göre iletişim çağında… Bu yüzyılda yaşayan bizler en gencimizden en yaşlımıza kadar çağımızın muhteşem cihazlarını kullanarak, herkesle, her zaman ve her yerde iletişim kurabiliyoruz ve bu durumdan çok da mutluyuz.


Çocukluk ve gençlik yıllarımı hatırladığımda, herhangi bir olaydan haberdar olabilmek çok saatler sonra mümkün olabiliyordu. O yıllarda, televizyon bile yeni yeni yayılıyor ve akşam haberleri önce radyo kanalıyla, sonraki yıllarda televizyon üzerinden takip ediliyordu. İletişimin şahı sayabileceğimiz gazeteler bile yavaş yavaş yok olmaya başladılar. Eski devirlerin anlı şanlı köşe yazarlarının pek çoğu, dijital platformlarda yayın yapma peşindeler artık. Bu yüzyıl, insanlık tarihinde ilk kez birbirimizle bu kadar hızlı ve kolay bir şekilde bağlantı kurabildiğimiz bir dönem oldu. Hepimiz her an ulaşılabilir durumdayız. Bilgi çağı dört bir yanımızdan kuşatmış bizi. İnternet, sosyal medya, sohbet uygulamaları, mesajlaşma, e-posta gönderme ve daha birçok iletişim biçimi aracılığıyla belki de yaşamlarımızı kısıtlıyor. Aslında bu kadar hızlı iletişim kurmanın hem faydası, hem zararı var. O kadar bağımlı olmaya başladık ki çocukları engellemeye çalışırken bizler de o bağımlılığın içine düştük.


Hayatımızın en önemli parçası, cep telefonlarımız ve artık onsuz bir yaşamı neredeyse unuttuk. Evimizden çıkarken öncelikle cüzdan veya kimlik yerine telefonumuzu kontrol ediyoruz. Ofislerimiz önce bilgisayarlarımızın içine girdi klasör klasör, şimdilerde bilgisayarlar da sahneyi terk edecek gibi görünüyor ve cep telefonlarımız giderek daha da önemli olacaklar…


Emekli olduğum yıllardaydı sosyal medyayla tanışmış ve hemen büyüsüne kapılmıştım. En gencimizden en yaşlımıza artık onsuz da yaşayamıyoruz. Bu sihirli iletişim aracıyla hiç tanışmadığımız hatta hiç tanışamayacağımız insanlarla bile arkadaş olmaya, dostluklar kurmaya başladık. İletişimin boyutu, ayrıca dünyada olup bitenler hakkında bilgi edinmemize veya dünyadaki diğer kültürlerden pek çok bilgiyi öğrenmemize yardımcı oluyor.


Daha internetin yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı yıllarda, o zamanki internet uzmanlarından biri, “Bir kere dijital dünyaya girdiniz mi, mutlaka bir yerlerde iziniz kalır. Geçmiş olsun…” demişti. Çok doğruydu. Sosyal medyaya bir kere girdikten ve gönüllü olarak hakkımızdaki bütün bilgileri paylaşmaya başladıktan sonra, isteyen herkes internet üzerinden bizi bulabiliyor ve hakkımızdaki bilgilere erişebiliyor. Bu devirde, neredeyse herkesin bir eposta adresi var. Devlette bizi tanımlayan bir numaramız ve adresimiz var. Sadece bu da değil, sağlık bilgilerimiz, kişisel verilerimiz de bulunuyor.


Sonrasında da bizler, bilgilerimiz paylaşılıyor diye ağlıyoruz. İyi de başlangıçta onları zaten güle oynaya biz vermemiş miydik?

Bugün ilginç bir şey oldu, musluk tesisatçısı ustaya evdeki tamir gerektiren işlemi birkaç sefer anlatmama rağmen bir türlü anlaşamadık. Usta, “En iyisi fotoğrafını çek, gönder ben bir bakayım…” dedi ve sorun böylece çözüldü.


Filmler, haberler ve anlatılanlar nedeniyle internet iletişimi hakkında bütün ağızlardan birden bir korku iklimi yayılmaya başladı ve insanlar internet üzerinden iletişim kurmakta bir süre oldukça isteksiz davranmaya başladılar. Ama bu isteksizlik o kadar kısa sürdü ki…


Bilgi çağı, iletişim biçimimizi değiştirdi. İnsanların iletişim için yüz yüze buluştuğu günler geride kaldı. Günümüzde insanlar birbirleriyle iletişim kurmak için sosyal medyayı, anlık mesajlaşma uygulamalarını ve sohbet robotlarını veya toplantı yapabilmek için bazı uygulamaları kullanmaya başladılar.


Bilgi, artık dünyanın en değerli kaynağı haline geldi ve bilgiye erişim, kendi alanlarında tekel oluşturmuş bir avuç şirket tarafından kontrol edilmeye başlandı. Sonuç olarak, dünyadaki bütün bilgiler, bu bilgiler üzerinden kar amacı güden birkaç şirketin eline geçti. Bilgi tekelleri kâr peşinde koşarken, insanların üzerindeki kontrolleri artıran yeni teknolojileri de benimsediler. İnternet, dünyadaki insanları ve ne yaptıklarını, neyle uğraştıklarını gözetleyebilmek için önemli bir araç haline geldi. Biliyoruz ki artık sosyal medya, insanları kontrol etmek için bir araç olarak kullanılıyor.


Bilgi çağında yaşıyoruz. Bilgiyle çevriliyiz ve bu ezici olmaya başladı. Nefes aldırmıyorlar, farkında mısınız? Günümüz toplumunda o kadar bol miktarda bilgi var ki bir veri denizinde boğuluyormuşuz gibi hissedebiliriz. Akan verileri kısıtlamak veya gelişini engellemek aslında elimizde olmasına rağmen, bunu gerçekten istiyor muyuz?

Dijital platformlar, her gün birileri tarafından geliştirilen algoritmalarıyla bizleri daha çok etkilemeye çalışıyorlar. Bazen düşündüğüm bir şeyin, sosyal medyamda karşıma çıkması beni hayrete düşürüyor. Hala sosyal medyası olmayan, hatta elinde akıllı telefonu bile olmayan o pek çok insan var etrafımızda. Peki ya dünyada? İnternet erişimi olmayan kaç kişi var? Yani hala zihinlerine ve kendilerine erişilemeyen? Bunun için ironik ama, yine internet üzerinden bilgi aldım.


“Dünyada interneti kullanmayan kaç kişi var?” diye sorduğumda;

“Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) küresel internet kullanımı ile ilgili rapor yayımlamış ve raporda, dünyadaki 2,9 milyar insanın hiç internet kullanmadığı belirtilirken, bunun nüfusun yüzde 37'sine denk geldiğini bildirmiş.”


Yani dünyadaki insanların bir kısmı çok mu şanslı yoksa çok mu şanssız? Ne dersiniz? Peki, bizler bu insanlarla nasıl temas kurabiliriz? İlginç değil mi?


İletişim, toplumun hayati bir parçası ve birçok insan başkalarıyla birebir iletişim kurma yollarının giderek azaldığını düşünüyor. Bu nedenle iletişim, eskiden olduğu gibi insanlar için erişilebilir bir şey olmaktan çok bir “ayrıcalık” haline geldi. Toplumun bugün eriştiğimiz çalışma şekli de iletişimin nasıl değiştiğine katkıda bulunuyor. Teknoloji ve sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte, çok daha fazlası, söylenen veya yazılan daha az kelime ile kısa sürede iletilmektedir. Yazışma şekilleri bile değişmeye başladı. Hızlandıkça, tahammülümüz de azalıyor. Dinleyemiyoruz. Bence bu yüzyılın en önemli sorunlarından biri de bu… Dinlemek…

Eski iletişim yollarından biri olan mektup veya telgrafa bir göz atmaya çalışalım:


Örneğin, siz en son mektubu veya telgrafı kaç yıl önce almıştınız? Bir mi? Beş mi? On mu? Yirmi mi? Ya da daha fazlası mı? Benim son aldığım mektup, 80’li yıllarda, eşim kısa dönem askerliğini yaparken, askerden yolladığı üzerinde “Er Mektubu Görülmüştür” damgası olan mektuplardı sanırım. Ne kadar zamandır fatura dışında- ki onun çoğu da e-faturaya dönüştürüldü- mektup almıyoruz?


Eskiden yaşantılarımızda güzel bir şey olduğunda doğum gibi, düğün gibi gidemeyeceksek, hemen bir telgraf çekilerek mutluluklarına ortak olmaya çalışılırdı veya bir ölüm yaşandığında yakınlarını haberdar etmek için de. Şimdilerde telgraf çeken var mı? Ben hiç duymuyorum. Mektup yok, telgraf yok… Daha bu yüzyılın başında çok değerli olan bu yazılı iletişim modelleri hızla ömürlerini tüketip, sahneden çekilmişler. Yerlerini hızla başka iletişim modelleri almış bile. Bundan elli yıl geçtikten sonra veya yeni yüzyılda, nasıl iletişim kuracağız? Gelecek günler bizlere ne hazırlıyor? Bilmiyoruz…

Bence, bizler muhtemelen medeniyetimizin bebeklik devresinde dünyaya geldik. Sahi, bizleri daha neler bekliyor? Benim babam internetle tanışamadı, ben orta yaş civarında yakaladım, oğlum onunla beraber büyüdü ve torunum onsuz yaşamın ne olduğunu bilmeyecek.

Başka bir konuda görüşmek üzere…

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER