Kalabalıklar arasında yalnız kalmak

Ben kalabalık bir aileden geliyorum.


Kalabalık, mutlu, birbirine bağlı bir aile olmamıza rağmen, artık giderek küçüldüğümüzü hissediyorum. Yabancılaşıyoruz sanki. Ölümler dolayısıyla pek çok sevdiğimiz kişiyi yitirdik. Evler kapandı. Artık telefonu açtığımızda karşımızda değil o sevdiklerimiz. Bir olayı yaşadığımızda beraber mütalaa edebileceğim insan sayısı azaldı. Arkadaşlar, dostlar, komşular pek çok değerimizi yitirmeye başladık.


Etrafımdaki tüm arkadaşlarım, dostlarım aynı kanıdalar. Herkes bir şeylerin yitirildiğini ve eski güzel günleri çok özlediğini anlatıp duruyor. Neleri kaybettik diye düşünürsek, sadece sevdiklerimizi değil, eski alışkanlıklarımızı da kaybettik. Örneğin, akşam ziyaretlerini, pazar gezmelerini, bayram ziyaretlerini kaybettik. Artık özellikle ailenin bir arada olduğu samimi pazar sabah kahvaltılarının yerini alan kalabalık restoranlarda yediğimiz serpme ya da açık büfe kahvaltılarımız var. Bu kahvaltılar bazen arkadaşlarımızla, dostlarımızla bazen ailemizle…. Artık kimseleri evlerimize kabul etmeden, etrafımızda diğer masalardan kulaklarımıza çalınan gülüşmeler, konuşmalar, özel hiç bir şeyi konuşamadan, dertlerimizi paylaşamadan, harala gürele yenilip içilen sonra da saat 13:30-14:00 gibi birbirimizin yanaklarına öpücükler kondurarak ne kadar güzel bir gün geçirdiğimizi birbirimize söylediğimiz o kişiliksiz kahvaltılar… Pazar eğlencesi dediğimiz bundan ibaret işte.


Yozlaşmış bir kültüre doğru giderken, yolda rastlayıp da yanımıza aldıklarımız. Bütün hafta çalışırken, bazen de pazar günü için çeşitli fırsat sitelerinden bulduğumuz kahvaltılar. Artık birbirimizle konuşamıyoruz bile ve bunun farkına varmadan geçen giden günler.


Öğleden sonra eve geldiğimizde, çoluk çocuk hepimizin üzerine çökmeye başlayan bir başka yalnızlık sendromu, herkesin odasına doğru çekildiği, istirahat veya sosyal medyada geçirilen saatler, paylaşılan resimler. Ali ve Ayşe’ nin ne yaptığını gözlemlemek, nereye gittiğini veya ne yediğini gözlemlemek ile geçen bir kaç saat daha ve akşam… Geldi nihayet işte. Artık pazartesiye hazırlık lazım.


Hafta içi zaten yalnızız. Eğer hayattalarsa pazartesi sabahları büyüklerimize alelacele edilen ve çok işim var ile kapanan hatır sorma telefonları.


Arkadaşlarla hafta sonu neler yaptığımızı paylaşmaca ve iş hayatına dalış… Ta ki bir daha ki hafta sonuna kadar. Bu hafta çocuğun okulunda toplantı var, dişçide randevu var, ev için alışveriş yapmak lazım ve çocuklarında zaten giyecek bir şeyleri kalmadı denilerek çarşı pazar dolaşmaca. Bitti. O sihirli hafta sonunun bir günü daha geçti. Pazar günü yine koşarak dışarıda kahvaltıya gidiş…


Bu böylece devam eder gider ve giderek yalnızlaşırız. Kimse birbirinin derdini dinlemez ve hep acelesi vardır. İşlerimizi hızlı yapabilmemiz için makineler icat olunup hızlandıkça, hayat sanki iki katı hızlanıyor.


Hepimiz yalnızlaşmaktan şikayet ediyoruz da hayatımızı iyileştirmek için ne yapıyoruz? Ya da ne yapmalıyız? Bir durup düşünsek, nereye koştuğumuza bir baksak, telefon rehberimizi elimize alıp, çok sevdiğimiz arkadaşımızı en son ne zaman aradığımızı düşünsek…


Kendimize, ailemize, arkadaşlarımıza kaliteli zaman ayırmayı becerebilsek, kalabalıklar arasında kendimizi yalnız hissetmekten biraz olsun kurtulur muyduk?

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Ah Bu Robotlar

Bir robot, uçakta kendini tuvalete kilitler ve insanlarla olan çatışmasını sorgular. Cinsiyetsiz olduğu halde ayrımcılığa maruz kalması onu öfkelendirir. Asimov’un robot yasaları, insan doğası ve kendi varoluşu üzerine düşündüğü gerilim dolu anlar…

Parti Sonrası

Gülgün, partiden sonra istemeden Kubilay’ı arabasına almak zorunda kalır. İstemediği bir sohbet, ısrarcı bir adam ve beklenmedik bir son...

Gezegen Mahallesi

Gezegenler arası fantastik bir öykü.

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER

Tarafından desteklenmektedir