Bugün dikkat çekmek istediğim konu, her gün kapılarımızı çalıp, siparişlerimizi bizlere ulaştıran kurye elemanları...
Son bir yıldır hepimiz internet üzerinden alış veriş etmenin tadına vardık. Şaka değil gerçekten tadına vardık. En yaşlısından en gencine akıllı telefonlarımız üzerinden uygulamaları indirdik, bilenler bilmeyenlere öğretti. Herkes alış verişini internet üzerinden yapmaya başladı. Bu alış verişin olmazsa olmazları da bir kart, bir akıllı telefon bir de bize bu alış verişlerimizi getirenler de gencecik kuryeler… Pandeminin başından beri çılgınlar gibi alış verişlerimizi yetiştirmeye çalışan kuryeler…
Biz bu gençlere nasıl davranıyoruz peki? İyi mi, kötü mü, nazik mi, kaba mı? Nasıl? Ben, kapitalizmin bu kadar vahşi yüzünü ilk defa kuryeler vasıtasıyla görüyorum. Herkes bir prens veya prenses sanıyor kendini. Alış verişi biraz geç kalsa, sanki etinden et koparılmış gibi bağıranlar mı ararsın, beş dakika geç kalma sonucu, gelen kuryelere hakaret edenler mi... Ne ara bu kadar insanlığımızı kaybettik bizler? Kim zannediyoruz kendimizi?
Televizyonlarda, orada burada vahşi reklamlar görüyorum sürekli . “Sen iste biz hemen getirelim. Daha patatesin soğumadan domates sosun kapında.” Yahu, kapında olmasa ne olur? Beş dakika geç yesen ne olur? Bir pizzacı , bir zamanlar, “Pizzanız en geç yarım saatte kapınızda…” diye reklam yapıyordu. O reklamları gördüğümde ben utanıyorum onların yerine. Gecenin bir yarısında, cep telefonumuzdan bir tıkla, sıcak yemek kapımızda, tatlı kapımızda… Ne de çabuk alıştık böyle yaşamaya…
Asgari ücret karşılığı, belki bazen o bile değil, hayatlarını hiçe sayan gencecik insanlarla dolu etrafımız. Eğer siparişi geç götürürlerse, işlerinden oluyorlarmış. Bu nedenle de ne trafik dinliyorlar ne de kural… Neden? İşsizlik, karabasan gibi geliyor bu gençlere… Geçen gün, tesadüfen televizyonda, haberlerde izledim. Bazı apartmanların yöneticileri asansör kullanmalarını da yasaklıyormuş. Sordular, nasıl teslim ediyorsunuz diye, kurye, boynunu bükerek, “Merdivenleri çıkıyoruz mecburen…” dedi. Yok artık dedim ya, yok artık… Örneğin; o apartman çok katlıysa, bu gariban kurye, o kadar katı mı tırmanacak yani her seferinde?
Geçen gün twitter’da rastladım. Olay geçen sene olmuş. Kendini bilmez kaba adamın biri, orta yaşlı bir kurye elemanına, ürününü teslim etmedi diye, yumruk atınca, kurye yere düşmüş ve düşerken de başını çarptığı için kaza sonucu hayatını kaybetmiş. Biz ne zaman insanlığımızı bu kadar kaybettik? Ne zaman? Ne hakkımız var ürün gitmedi diye karşımızdaki insana kaba kuvvet kullanmaya? Hepimiz, her gün en azından bir kere yüzümüzü yıkarken aynaya bakıyoruz değil mi? O aynada ne gördüğümüzü çok merak ediyorum. İnsan olmak, insanca davranabilmek bu kadar zor mu? Neden zorbalık yapıyoruz bu insanlara?
O insanlara teşekkür etmemiz gerekirken, bu dönemde, bizler sıcacık evlerimizde, pandemi endişesinden uzak, bir tıkla siparişi vererek gelmesini beklerken, onlar, siparişlerimizi yetiştirmek için şehrin dört bir yanında koşturup duruyorlar…
Öfkeliydim, sinirliydim, zor bir gün geçirdim, karımla, sevgilimle, arkadaşımla kavga ettim gibi çeşitli sebeplerin arkasına sığınmak yok. O insanlar, hatta hizmet gören her kişi, sadece bir güler yüz ve teşekkür bekliyor bizlerden. Sadece nezaket… Bu kadar… Çok mu zor?
İnsanlık adına, yapmamamız gereken davranışları ne zaman bu kadar benimsedik, ne zaman bu kadar ilkelleştik bizler? Kimiz kim? Her mesleğe bir gün icat edip duruyoruz ya, kuryeler için de bir gün seçelim ve o gün, elimizden geldiğince, bu mesleği seçenlerin yüzlerini güldürmeye çalışalım.
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net