Bilgen, her zaman dört kitabı bir arada okumaya çalışırdı. Her akşam her birinden birkaç sayfa okumadan rahat edemezdi. Kitaplarını okurken kaldığı yerleri işaretlemek için de mutlaka kitap ayıracı kullanırdı. Yani kaç kitap alırsa o kadar da kitap ayıracı alırdı beraberinde. Akşamları kitaplarını kapatıp uykuya daldıktan sonra kitaplarındaki karakterlerin neler yaptığından hiç haberi olmazdı.
Onun uykuya dalmasını bekleyen yaramaz karakterler, kitap ayıracının da yardımıyla hemen harekete geçer ve sessizce bulundukları kitaplardan ayrılarak dışarı çıkıp hep birlikte Bilgen’in başucundaki komodinin üzerinde toplanarak sohbete başlarlardı.
Bilgen uykusuna devam ede dursun, karakterler dünden beri hayatlarında ne gelişmeler olduğunu birbirlerine anlatırlardı.
Bu gece romantik kitaplardan birinde yer alan birbirine âşık fakat kavuşamayan iki genç Leyla ve Özgür, başlarına gelen kötü olaylardan ve imkânsız aşklarından bıkmış ve artık bulundukları ortamdan kaçarak biraz macera yaşamak istiyorlardı.
“Ah Özgür ah! Bu yazar bizim birleşmemize asla izin vermeyecek. Ne yapsak, nasıl kurtulsak buralardan?”
“Leyla’m biliyorum ki sen de en az benim kadar sıkıldın bu ortamdan. Farkındayım. Ben de gitmek ve hayatımın macerasını yaşamak istiyorum.”
“Nasıl yapacağız peki? Nasıl? Bir yol bulabilecek miyiz dersin? Böyle giderse inan ki sıkıntıdan hasta olacağım.”
“Ben bir yol düşündüm canım. Sen de ben de bir macera yaşamak istiyoruz değil mi?”
“Evet, evet… Baksana şu macera romanının karakterleri nasıl da eğleniyorlar. Gitmedikleri yer kalmadı. Yazar bir de o kitapları seri yazmış. Her kitapta ayrı bir macerada, ayrı bir yerdeler… Sen bir yol bulduğunu söyledin ya, nedir o? Ay çok merak ettim.”
”Hiç merak etme güzeller güzeli Leyla’m, şimdi biz bu kitap ayıraçları vasıtasıyla çıkıp hep birlikte konuşuyoruz ya, sabaha karşı hepimiz yer değiştireceğiz. Herkes kendi kitabına değil, başka bir kitaba doğru yola çıkacak ve o sihirli ayıraçlar bizi istediğimiz yere götürecekler.”
“Sahi mi diyorsun? Yaparlar mı bunu?”
O sırada bir kenarda sessiz sessiz duran kitap ayıracı kalın ve buğulu sesiyle söze karıştı:
“Merak etme Leyla'cığım, siz isteyin yeter, biz gerekeni yaparız.”
Macera romanın kahramanları olan Ali, Tunç ve Bahar ile polisiye romanın kahramanları Bora ve Sevgi’de heyecanla konuşulanları dinliyorlardı.
Bora Sevgi’ye dönerek:
“Sevgi’ciğim sürekli suçluları kovalamaktan ve adalet peşinde koşmaktan yorulmadın mı? Biraz tatil yapsak, romantik birkaç gün yaşasak hoşuna gitmez miydi?
“Ah Bora canım, hiç gitmez mi? Bizim romantiklerin yerine de biz mi geçsek ne dersin?”
Felsefe kitabının muhteşem bilgesi Derviş Dede, endişeli bakışlarla etrafı süzüyor ve kötü olayların başlarına gelme ihtimali onu korkutuyordu.
“Çocuklar, hepiniz bir yerlere gideceksiniz, tamam anladık da Bilgen buna kızmaz mı?”
“Bilgen bugün arkadaşıyla telefonda konuşurken duydum ben, birkaç gün şehir dışına gidecekmiş. O farkına bile varmadan bizler tekrar yerlerimize dönmüş oluruz.” diye söze karıştı Leyla.
“Peki, ne zaman gerçekleşecek bu değiş tokuş?” diyen Derviş Dede’ye hemen cevap verdi gençler hep birlikte:
“Tabii ki bu gece!”
O sırada diğer kitapların ayıraçları da:
“Bu operasyona ait bütün lojistik işlemleri bizde, bunlara yer değiştirtmemiz lazım, eşyalarını da yeni yerlerine taşıyacağız ve hepsi birkaç dakika içinde bitmiş olmalı. İşin sihri burada. Hiç birisi birbirinden geride kalmamalı. Yoksa bizim sayemizde kitaplardan açılan yollar kapanır ve bazıları sığınacak bir kitap bile bulamaz.” diye homurdandılar.
“Ne yani? Geç kalan açıkta mı kalacak? Derviş Dede, sen nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu Tunç.
“Valla ben de felsefik felsefik takılmaktan bıktım yahu. Biraz polisiye olayları çözmek ruhuma çok iyi gelir sanırım.”
Bütün karakterler son derece heyecanlıydı. Bu gece hayatlarında muhteşem bir anı olarak kalacaktı. Yapmaları gereken aslında çok basitti. Kitap ayıraçları sayesinde diğer hayatlara geçiş yapacak ve sıkışıp kaldıkları dünyalarından başka dünyalara geçiş yapacaklardı. Felsefe kitabının ayıracı elinde bir listeyle hepsini dolaşmaya başladı. Önce Derviş Dede’nin yanına gitti:
“Dede, sen nereye gitmek istiyorsun?”
“Kesinlikle polisiye kitabına. Biraz da dedektiflik yapmak istiyorum şu ahir ömrümde.”
“Ya siz romantik gençler Leyla ve Özgür?”
Her iki gençte bir ağızdan “Elbette macera romanına…”
“Peki, siz macera romanımızın muhteşem kahramanları Ali, Tunç ve Bahar?”
“Biz biraz dinginlik istiyoruz hayatlarımızda, koş oraya koş buraya yorulduk. Felsefe dünyasına geçiş yapsak da biraz Eflatun, Platon, Nietzsche filan gibi takılsak diye düşündük.”
“Ya siz değerli polis müfettişlerim?”
“Valla biz de biraz romantik takılmak istiyoruz…” diye cevap verdi Bora ve Sevgi.
Gayet ciddi bir şekilde denilenleri not eden ayıraç, listeyi tamamlamış ve liderliği ele geçirmiş olmanın gururuyla;
“Bu sabaha karşı saat 2.00’de hepiniz aynı anda yer değiştireceksiniz ve yeni geçtiğiniz kitaplarda en az üç gün boyunca kalmanız gerekiyor. Ancak üç gün sonra ayıraçların kapısı tekrar açılacak ve hepiniz yerlerinize geçeceksiniz. Bilgen gittiği yerden dönmeden tekrar yerlerinize dönmelisiniz. Anlaşıldı mı?”
Hepsi heyecanla kabul ettiklerini belirterek başlarını salladılar.
Ayağa kalkıp, el ele tutuşup sıralandılar. Gözlerinde yaşanacak maceranın sevinç pırıltıları vardı. Bilgen’in duvarında asılı saat tam 02:00’yi gösterdiğinde, odada hafif bir sis bulutu oluştu ve tüm karakterler olmak istedikleri kitaba doğru koşmaya başladılar. Derviş Dede, ihtiyarlığın da verdiği zorlanmayla biraz geride kalsa da sonunda o da polisiye kitabının içine girmeyi başarmıştı.
Artık odaya derin bir sessizlik çökmüştü ve Bilgen, hala uyumaya devam ediyordu.
Leyla ve Özgür, girdikleri macera kitabında kendilerini çılgınca akan bir nehrin kıyısında ve bir ormanın içinde bulmuşlardı. Ormandan vahşi hayvanlara ait sesler geliyordu. Leyla korkuyla Özgür’e sokuldu;
“Neredeyiz biz? Bunlar vahşi hayvanların sesi mi? Ormanın içinde ne işimiz var?”
“Hatırlamadın mı Leylacım? Bu kitap, sanırım “Amazon’un İçinde” değil miydi? Bu serinin 3. kitabıydı diye biliyorum. Oldukça heyecanlı ve tehlikelerle dolu olmalı. Aman canım, biz de biraz macera aramıyor muyduk zaten?”
Leyla ve Özgür içine düştükleri durumdan dolayı endişe duymalarına karşın, birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlardı.
Bu arada Derviş Baba, girdiği kitabın içinde tam da bir cinayetin üzerine düşmüştü. Yerde kanlar içinde yatan genç bir adam vardı ve etrafta dolaşan ekipler, cinayete kurban gitmiş genç adamın neden öldürüldüğünü bulmaya çalışıyorlardı. Etrafta kötü bir koku vardı. Ölüm kokuyordu her yer. Derviş baba, üzerindeki trençkotunu toparlayarak ağır ağır cinayetin işlendiği odada hiçbir şeye dokunmadan ileri geri yürüyordu. Dertsiz başına dert mi almıştı neydi. Ne güzel felsefeci bilginlerle takılırken nerden aklına gelmişti de yer değiştirmişti? Ah bu gençler, ah hep onların yüzünden olmuştu.
Tam bu sırada aşk romanına girmiş karakterlerimiz Sevgi ve Bora, bir kumsalda, sönmeye yüz tutmuş ateşin etrafında, birbirlerine sarılmış ve gökyüzünü seyrediyorlardı. Uzaklardan gelen hafif bir müzik sesi, onları başka dünyalara götürüyordu. Birbirlerine bakıyor, gözlerinden duydukları aşk okunuyordu.
“Ne iyi ettik de buraya geldik, biraz molaya hepimizin ihtiyacı vardı. Âşık olmak ve birlikte hayatı paylaşmak gibisi var mı?” dedi Leyla. Bora dayanamayıp uzun uzun öptü Leyla’yı. Havada aşk kokusu vardı.
Gelelim son karakterlerimize, felsefe kitabına dalan Ali, Tunç ve Bahar’a… onlar da kendilerine bir filozof seçmiş ve onun yanında soluğu almışlardı. Geçmişten gelenlerde vardı kitapta, günümüzün filozofları da. Platon, Epiktetos ve Anaksimandros gibi büyük filozoflar, yeni gelenlere şaşkınlıkla bakıyorlardı. Onların Derviş Dede’leri vardı. O neredeydi? Bu gençler nerden çıkmışlardı? Derviş Dede’yle anlaşmak kolaydı, o bilge bir kişiliğe sahipti bu gençlerle konuşacakları ve paylaşacakları ne olabilirdi ki? Birbirlerinin dilinden bile zor anlarlardı. Kuşkuyla onlara bakıyor, bir yandan da kendi aralarında söyleniyorlardı.
Karakterlerimiz yeni yerlerine alışmaya çalışadursunlar, kitap ayıraçlarımız da kendi aralarında görevlerini tamamlamanın verdiği huzurla, kitapların arasına, yerlerine dönmüşlerdi…
Bilgen ertesi sabah erkenden uyanmış ve gideceği seyahat için hazırlanmaya başlamıştı. Bir yandan hazırlanıyor, bir yandan da cep telefonuyla da beraber gideceği iş arkadaşlarıyla konuşuyordu. Hepsi de çok önemli bir iş toplantısına gidecekler ve birkaç gün içinde gelecekteki işlerine ait yeni politika ve stratejileri tam olarak kavramış şekilde geri döneceklerdi. Bilgen, son kez eksiklerini gözden geçirmiş ve başucunda duran kitaplarından ikisini çantasına atarak odadan çıkmıştı. Geride kalan kitaplarda, kitap ayıraçları da şaşkına dönmüşlerdi. Liderleri olan ayıraç, gergin bir sesle:
“Eyvah, eyvah… Şimdi ne olacak? Bilgen kitapları alıp gitti. Oysa kitapların içindeki kahramanlar yer değiştirmişti. Hemen anlayacak ama bir anlam veremeyecek. Acaba ne yapsak?”
“Hiçbir şey yapamayız…” diye cevap verdi diğer ayıraç. “Neleri aldı gitti, bir kontrol edelim ve dua edelim de kitapları okuyacak vakti olmasın.”
“Evet, bir bakalım. Bilgen romantik aşk hikâyesi anlatan kitapla, felsefe konularını anlatan kitabı almış yanına. Romantik aşk hikâyesinde dedektiflerimiz Sevgi ve Bora, felsefe kitabının içinde de bizim maceraperestler var. Ayrıca bunların geri dönüşleri için bir zaman belirlemiştik ama ancak Bilgen geri geldiği gece yer değişimini sağlayabiliriz…”
“Acaba kaçak kahramanlarımız nasıl vakit geçiriyorlar?” diye kendi aralarında konuşan ayıraçlar, biraz canları sıkılmış bir şekilde sessizliğe gömüldüler
Derviş Dede, polisiyenin içine tam anlamıyla gömülmüştü. Mantık yürütmeye ve katilin kim olduğunu bulmaya çalışıyordu. Yardımcıları, olay yeri inceleme, savcı falan derken, hepsiyle tanışmış ve otoritesiyle kendini kabul ettirmişe benziyordu. Sadece polisiye kitaptaki genç polislerden biri arkadaşıyla onu çekiştirirken Derviş Dede, homurdanarak yanlarına geldi.
“Haydi, haydi bırakın dedikoduyu ve işinize bakın. Medya bizden katili bulmamızı bekliyor. Hem de çabucak. Bu da konuşarak olmaz.”
“Hıh, sanki adam doğuştan yetenek! Daha yeni geldi, afra tafraya bak! Hayret yani…” dedi genç polis, arkadaşı da,
“Aldırma, hadi gel işimize bakalım. Adam haklı, bizden katili biran önce bulmamız bekleniyor.” diyerek cevap verdi.
Derviş Dede, hiçbir işin dışarıdan göründüğü gibi kolay veya zevkli olmadığını anlamaya başlıyordu. “Zormuş bu dedektiflik, bakalım katili bulabilecek miyim?” diye kendine soruyordu.
Macera yaşamak isteyen romantik âşıklarımız, “Amazon’un İçinde” adlı kitabın içinde, yer değiştirmeden dolayı hafif bir pişmanlık duyarak, yola koyulmuşlardı. Nehir kenarında yürürlerken çeşitli hayvanların sesleri ve yağmur ormanlarının hışırtısı onlara eşlik ediyordu. Güneşin ışıkları yavaş yavaş çekilirken her ikisi de nerede geceleyeceklerini düşünmeye başladılar.
“Birazdan hava kararacak ve biz bu karanlık ormanın içinde mi kalacağız Özgür? Offf, ürkütücü. Bacaklarımı daladı bu otlar ve çok kaşındırıyor beni. Ya karşımıza vahşi hayvanlar çıkarsa? Ya ne işim var benim buralarda? Güzel bir kafede seninle kahvemizi yudumlayıp, aşkımızı konuşmak varken?”
“Hadi Leyla, hemen vazgeçme. Sıkıldım, çok sıkıldım diye başımın etini yiyen sendin. Ne oldu böyle? Birazdan kalacak bir yer bulurum ben. Sen romantik sevgiline güven!”
“Hı hı, Özgür! Bak ben gece ormanda açıkta uyuyamam. Korkarım. Ne yap yap bir yer bul bize.”
Duyduğu korkudan sesi çatal çatal olmuştu Leyla’nın. Bütün gün yürümekten ayaklarına karasular inmiş, hala konaklayacak bir yer bulamamışlardı. Ormandan gelen sesler arttıkça, Leyla’nın korkudan sesi bile çıkmaz olmuştu.
Şimdi gelelim bizim Bilgen’le seyahat etmekte olan diğer kahramanlarımıza… Bakalım, onlar ne durumdalar.
Felsefe kitabının içine dalan maceraperest kahramanlarımız Ali, Tunç ve Bahar’ı karşılayan filozoflar, kahramanlarımızın sıradan dünyalarını öylesine karıştırmışlardı ki… Gençler neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Kavramları anlamakta çok zorlanıyorlardı. Zor bir işti bu. Önce Ali, sonra Tunç ve en sonunda da Bahar, kendi maceralarına geri dönmek için can atıyorlar ama birbirlerine açık vermemeye çalışıyorlardı. Bu değişiklikten zevk alacaklarını ummuşlardı fakat hiç de umdukları gibi olmamıştı. Felsefe de, filozoflar da çok sıkıcı insanlardı. Nerede onların Amazon nehrinin kalbine yaptıkları yolculuk, nerede hakikatin kalbine yaptıkları yolculuk!
Bahar, iki arkadaşının aklına uyduğu için son derece pişman, ağlamaklı bir sesle; “Geri dönmek istesek de dönemeyiz hemen değil mi?” diye sordu. Ötekiler de yüzlerinden mutsuzluk okunarak başlarını “hayır” anlamında salladılar.
Romantik kitabımızda yer alan dedektiflerimizse şimdilik mutluydular. Hem yeni kitabın içinde, hem de Bilgen’in kitabı yanında götürmesi sayesinde çılgın ve romantik bir tatilin eşiğinde mutlu hissediyorlardı kendilerini. Toplantısı biten Bilgen, havuz kenarına inmiş ve kitabını da yanına almıştı. Bambaşka yerler görüyorlar, kendilerini çok mutlu hissediyorlardı. Bora, aşkla dolu bakışlarını Sevgi’ye çevirmiş ve güzelliğini hayran hayran seyrediyordu. Böyle ortamlara alışık olmayan Sevgi, mutlu ve heyecanlı, aşkını dolu dizgin yaşamaya çalışıyordu. Her gün cinayet, her gün katiller, suçlular falan derken bu tatil onlara gerçekten çok iyi gelmişti. Kıkırdayarak Bora’ya döndü:
“Sence Derviş Dede mutlu mudur, ya diğerleri? Ay, biz ne kadar mutluyuz. Bu Leyla ve Özgür deli bence. Bu ortam bırakılıp da maceraya atılır mı insan? Çılgın bunlar ya…”
Akşamları buluşmaya ve gün içinde neler yaşadıklarını birbirlerine anlatmaya alışan kahramanlarımız, bir kısmının Bilgen ile birlikte seyahatte olmasından ötürü ne yazık ki bir araya gelemeyeceklerdi. Birinci gün öyle böyle geçip gitmişti. Akşam hepsi yorgun argın ve başlarına gelenlerden ötürü şaşkın bir şekilde sessizliğe gömüldüler. Hepsinin aklında da diğer iki günün nasıl geçeceği endişesi hâkimdi.
Ertesi sabah uyandıklarında bizim macera severler filozofların onları çok bunaltmasından dolayı bitkin bir haldeydiler. Hangi filozofa cevap vereceklerini şaşırmışlardı. Zorlanıyorlardı hem de çok. Ah onlar kendi maceralarına geri dönmek için neler vermezlerdi. Mutsuzluk her yanlarını sarmıştı. Anlamadıkları büyük büyük sözler, tanımadıkları geçmişten gelen düşünürler ve tüm bunları yazan yazar, intikam alır gibi yüklendikçe yükleniyorlardı. Sadece Platon’u sevmişti bizim maceracılar. Platon, onların yanlışlıkla buraya düştüklerini anlamış ve onları çok zorlamadan sorular soruyordu. Onun en çok kitaptaki şu sözünü sevmişlerdi.
“Makamını kaybedersen üzülme! Güneş de her sabah doğar ve akşam batar.”
Ali ve Bahar bir an önce buradan gitmek istiyorlar ama Tunç, çok da keyifsiz görünmüyordu. Hayat onlar için sıkıcı da olsa akmaya devam ediyor ve sabrederek zamanın dolmasını bekliyorlardı.
Derviş Dede, hala katili bulamamanın verdiği sıkıntıyı yaşıyordu. Ayrıca kendi müdüründen de iyi bir azar işitmişti. Kendi kendine söyleniyordu. “Ah be Derviş, ne uydun bu gençlerin sözüne, baksana şimdi çocuğun yaşındaki adamlardan azar işitiyorsun. Offf, offf…"
Bizim romantik âşıklar, sabah geç kalkmanın ve çalmayan, cinayet haberi vermeyen telefonun keyfini çıkarıyorlardı. Akşam iyice kafayı bulmuşlar, dans etmişler, gecenin tadını çıkarmışlardı. Bora ve Sevgi, hala akşam geçirdikleri güzel saatlerin etkisinde bu beklenmeyen tatilin bitmesini hiç istemiyorlardı.
Ya bizim Amazon kıyısındaki sevgili gençlerimiz Leyla ve Özgür ne yapıyorlardı derseniz, Leyla ağlamaklıydı. Yalvarıyordu Özgür’e:
“Ne olur gidelim buradan, hemen, şimdi. Gece uyuyamadım, korkuyorum, vahşi hayvanlardan, beklenmedik olaylardan Ne olur, Özgür bir çare bul.”
“Yapamam canım. Bunu biz istedik ve üç gün beklemek zorundayız. Biraz daha sabret. Ancak yarın akşam kitabımıza dönebileceğiz.”
Bilgen, toplantılardan yorgun argın döndüğünden kitapların yer değiştiren karakterlerinden hiç haberi olmadan hemen uyuyordu. Nihayet son güne gelinmiş ve bütün karakterler bir an önce kendi kitaplarına kavuşmak istiyorlardı.
Derviş Dede tarafında güzel bir gelişme olmuştu. Katil yakalanmıştı ve bunu Derviş Dede’nin dikkati sağlamıştı. Böbürlenerek ortada dolaşıyor, diğerlerine hava atmaktan geri durmuyordu.
Son günlerini yaşayan Özgür ve Leyla, Amazon nehri üzerinde salda geçirdikleri o son günlerini asla unutmayacaklardı. O kocaman nehri geçmeyi başarmış ve karşı kıyıya varmış ve orman içinde buldukları kulübede deliksiz bir uyku çekmişlerdi.
Bizim sevgili dedektiflerimiz de artık o romantik atmosferden sıkılmış ve yine heyecanlı işlerine dönüş yapmayı bekliyorlardı. Maceraperest arkadaşlarımıza gelince, onlar da son gün olmasından ve filozofların kafalarını şişirmelerinden kurtulacakları saatleri iple çekiyorlardı.
Nihayet gece olmuştu. Bilgen seyahatten dönmüş, kitaplar yine başucundaki komodinin üzerinde yerlerini almıştı. Hepsi onun bir an önce uyumasını ve kitaplarına geri dönmeyi sabırsızlıkla bekliyorlardı. Bilgen’in nefes alış verişi sakinleşmiş ve geçirdiği yorgun saatlerden sonra derin bir uykuya dalmıştı.
Baş ayıraç, hemen ortaya çıktı. Saat 2’ye geliyordu ve artık karakterlerin yerlerine geçme zamanı gelmişti. Bütün ayıraçlar hazır beklediler ve tüm karakterler bir araya gelerek güle oynaya maceralarını birbirlerine anlatmaya başladılar. Hepsi mutluydu. Artık geri dönmüşlerdi.
“Bir daha asla romantik kitabımdan ve yazarımdan şikâyet etmeyeceğim” dediler Leyla ve Özgür.
“Ay, filozoflara sen nasıl dayanıyorsun Derviş Dede? Asla böyle bir hayat yaşamayı istemem. İyi ki bizim yazarımız bize muhteşem maceralar yazıyor.” dedi Bahar. Tunç ve Ali’de onu heyecanla tasdik ettiler.
Bora ve Sevgi, “Bizim hayatımız cinayetler, suçlar olmuş. Başka türlü rahat edemiyoruz. Romantik hayat hiç bize göre değilmiş” dediler.
Derviş Dede, “Ben filozoflarım ve yazarımla ne huzurlu ne olağandışı bir hayat sürüyormuşum meğer. Bir daha asla onlardan kaçmam. Hep sizin aklınıza uydum keratalar…” diyerek gevrek gevrek güldü.
Baş ayıraç hepsini dinledikten sonra bir işaretiyle, hepsini kitaplarına geri gönderdi.
Ertesi sabah olduğunda, Bilgen uyanmış ve yataktan kalkmadan romantik aşk kitabından birkaç sayfa okumak üzere kitabı eline almıştı.
“Nerde kalmıştım? Hem bugün tatil, arayı kapatmak için on sayfa kadar okuyup, öyle kalkayım…”
Kitaplar mutluydu, kahramanlarımız da… Bir daha asla böyle bir deneyime heves etmeyeceklerdi.
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net