Merhaba Değişim…
“Değişmeyen tek şey, değişimdir…”
Bu sözü çok severim. Her şeyi öyle güzel açıklar ki…
Değişim denilince, ben hep bir eğitimde katılımcılarla birlikte oynadığımız bir oyunu hatırlarım. Bence değişimi en güzel anlatan oyunlardan biridir. Eğitmenimiz bizlere eş bulmamızı ve karşılıklı olarak durmamızı söylemişti. Herkes kendi eşini bulduktan sonra, yüz yüze olacak şekilde birbirimize bakmamızı istedi. Bir kaç saniye sonra eğitmenimiz, hepimizin birbirine arkasını dönmesini ve üzerimizde üç küçük değişiklik yapmamızı söyledi. Biraz kıkırdayarak ve biraz da şaşırarak denileni gerçekleştirdik. Kimimiz kolunu sıvadı, kimimiz gözlüklerini başına taktı, ceketi olan çıkardı vs . Eğitmenimiz daha sonra tekrar yüz yüze birbirimize dönerek bu değişiklikleri bulmamızı istedi. Bu nispeten kolaydı çünkü değişiklikler çabucak göze çarpıyordu. Oyunun bizi nerelere sürükleyeceğini düşünerek gülümsüyorduk. Bu değişiklikleri hepimiz bulabilmiştik. Daha sonrasında eğitmenimiz birbirimize tekrar arkamızı dönmemizi ve yaptığımız değişikliklere ilave üç küçük değişiklik daha yapmamızı istedi. Bu sefer herkes mırıldanarak hatta biraz da söylenerek ve tabii ki zorlanarak yeni üç değişikliği daha kendi üzerinde yapmaya çalıştı. Sonrasında birbirimize dönerek bu değişiklikleri bulmaya çalıştık. Bulabilmiştik ama geçen seferki kadar kolay yapamamıştık ve hatta suratlarımız biraz da endişeliydi. Sonu nasıl olacaktı bu oyunun? Merak ediyorduk. Eğitmen üçüncü kere tekrar birbirimize arkamızı dönmemizi ve daha önceki değişikliklere ilave olarak yeni üç değişiklik daha yapmamızı isteyince, sinirli sesler yükselmeye ve büyük çoğunluk söylenmeye başladı. Öyle böyle derken, o son istenen üç değişikliği de uygulamaya ve yapmaya çalıştık. Bu seferki cidden zordu ve hepimiz paçaları sıvalı pantolonlar, kemerin dışına çıkarılmış gömlekler, karmakarışık saçlar gibi pek de hoş olmayan bir görünüm almıştık. Birbirimizi süzerken, içten içe de gülmemizi de tutamıyorduk. Eğitmenin sesi duyuldu tekrardan ve bize son değişiklikleri bulup bulamadığımızı sordu. Her kafadan bir ses çıktı ve eğitmenin; “Oyun bitti, artık yerlerinize dönebilirsiniz…” sözleriyle birlikte bütün katılımcılar bir anda eski hallerine gelebilmek için çabalamaya başladılar. Öyle komik bir hal almıştık ki…
Sonuçta, herkes yerine oturduktan sonra, eğitmen bu oyundan ne anladığımızı sorgulamak için sorular sormaya başladı ve hepimiz birkaç noktada birleştik.
Öncelikle değişim, istek dışı ve dışardan gelen bir etkiyle oluyorsa bu insana acı veriyordu.
Değişim ihtiyacı ortadan kalktığında, her şey unutuluyor ve herkes eskiye, yani değişim öncesi haline geri dönmeye çalışıyordu ve bu, değişime dirençti…
Değişimin kalıcı hale getirebilmek için, bu isteğin bizden gelmesi gerekliydi…
Sonuçlar aslında çok ilginçti. Değişim gerçekleşmeden önce, alışkanlıklarımız bizi eskisi gibi hareket etmeye zorluyordu ve yenilikler, her zaman istekle karşılanmıyordu. Hatta denemeye bile kalkışmayı sevmiyordu insanlar. Oysa, belki de yeniliklerle gelen değişim, bizim o güne kadar bildiğimiz her şeyi tersine çevirerek yaşantımızı çok daha kolaylaştırabiliyordu.
Değişimin olmasını gerçekleştiren kişi aslında liderdi.
Lider, bizler farkına varmadan değişimin tohumlarını atarak, değişimi başlatıyordu. O halde, iyi bir ekibin yanı sıra bir lidere de ihtiyacı vardı değişimin. Hedef kitleyi peşinden sürükleyen biri…
Bu bir aslan lider de olabilirdi… Ormanların kralı denilen aslan… Gücü nedeniyle bu isim kendisine verilmiş olan aslan… Size biraz da kazlardan bahsetmek istiyorum. Kazlar arasında liderlik hep değişkendi. Uçuş esnasında kazlar v şeklinde uçar ve birbirlerinin rüzgarından istifade ederlerdi. Yorulan kaz, liderliği diğerine bırakarak arkaya geçer ve uçuşa devam ederlerdi. Muhteşem değil mi? Sadece bu hayvanlar arasında var olan değişim bile, bize neler öğretiyor. Tabii ki bakmasını bilirsek! Buradan çıkartacağımız ders; değişimin aslında bir süreç olduğu ve asla bitmediği. Değişim asla tek seferlik olamazdı.
Değişim, her zaman bir ihtiyaç sonucunda başlıyordu. Şirkette çalışırken, yeni ürün geliştirme sürecinde öyle değişiklikler yapmıştık ki hem ürün geliştirme hızlanmış, hem de özellikle satış gruplarının elleri kuvvetlenmişti. Aslında her sürecin tek tek incelendiğinde değişim ihtiyacı olup olmadığı ortaya çıkıyordu. Sürecinizi yeniden tasarladığınızda ve gereken değişiklikleri yaptığınızda, sanmayın ki iş bitmiş olacak. Daha siz noktayı koyduğunuz anda, o süreç eskimeye başlamıştı bile...
İnsanlar için değişimi kabul etmek zor olabilir. Ancak, yaşadığımız sürekli değişen dünyaya ayak uydurmak için değişimi benimsemek gereklidir. Yeniliğe direnç, değişime doğal bir tepki olarak görülse de, aynı zamanda anlayış eksikliği, bilinmeyenden korkma veya kontrolü sürdürme arzusu olarak da görülebilir. Direnç gösterimi genellikle kasıtlı değildir, ancak insanların yeniliğin faydalarını ve değerini görmesini engelleyebilir.
İnsanların yeniliğe direnmesinin birçok nedeni var aslında, onlara nasıl yardımcı olacağını anlamıyorlar; değişikliklerden kendilerini tehdit altında hissediyorlar; onların dünyasında riske yer olmadığını düşünüyorlar, statükodan memnunlar…
Kısaca; hiç kimse kendi konfor alanını terk etmek istemiyor. Hep korkuyorlar, işlerinin ellerinden alınmasından, aslında ihtiyacımız yok diye düşünmelerinden, yenilik yapmak için doğru zamanda olmadıklarından, denenmemiş olanı denemekten, sizi maceraperest görmelerinden, bilgi eksikliğinden, güven duymamaktan… Bunlar gibi binlerce neden sayabiliriz.
Bence en önemli nedenleri, korku ve endişe… Aslında yorulmaktan ve yenilikleri öğrenmek için çaba sarf etmekten de korkuyorlar. Oysa, insanları canlı tutan en önemli nedenlerden biri, değişime inanmak… Hala değişime direnç gösterecek miyiz? Ya da değişime inanan, ekip arkadaşlarına güvenen, yenilikçi liderler ve yenilikçi ekip arkadaşlarıyla mı çalışmayı seçeceğiz?
İşte mesele bu…
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net