Nazım'ın Hikayesi (2)

Artık Nazım’ ın hikayesindeyiz. Soğuk bir kış günü doğan Nazım, kendisinden iki sene sonra doğan, ele avuca sığmaz ateş parçası kardeşinin de koruyucusu olmuştur. Turgut Cengiz. Onunla da hayat boyu sarsılmaz bağlar oluşturmuştur.


Babaannem hep derdi ki, Nazım her zaman benim en büyük yardımcımdı. Çamaşır mı yıkanacak, büyük bir iş mi yapılacak, Kayseri’den Talas’a göç mü edilecek, o küçücük yaşından umulmaz bir şekilde bütün ailenin yükünü almaya çalışır. Dedem, bastonunu vura vura Kayseri’den geldiğinde, bütün evi yerleşmiş bulurmuş.


Babam, belki de küçüklükten gelen bu alışkanlıklarıyla, denk yapmayı çok iyi bilirdi. Şimdilerde taşıma şirketlerini çağırıp da yaptırdığımız işler var ya, eskiden onların hepsi bizler tarafından yapılırdı. Bir ev bir yerden bir yere mi taşınacak, herkes birbirine yardıma giderdi, yemek götürülür, denklere ve eşya toplamaya yardım edilirdi. Sonra da gidilen yerde denkler açılır, eşyalar yerli yerine yerleştirilir, el birliği ile her iş yapılırdı. Ben hep babamı gözlerdim ve nasıl yaptığını öğrenmeye çalışırdım.


Bir gün Kayseri’den Amasya’ya tayini çıkmış dedemin ve aile Amasya’ya göç edecek, dedemin Nazım gibi bir oğlu varken, ne gam etsin taşınmayı, hem de o devirde, hem de şehirden şehire… Yüklü arabayla giderken, yanlarından bir köpek havlayarak gitmeye başlamış ve uzun süre takip etmiş. zaman zaman yüklü arabaya çok yaklaşması dedemi korkutmuş olacak ki, silahını çıkartmış ve ateş edecekken, bir adamın çılgın gibi koşarak kendilerine doğru geldiğini görmüş. Adam, nefes nefes, “Dur beyim, aman ha dur. ben, bu köpeği, hiç bir şeye değişmem. Bu bir kangal köpeğidir. Bir sürüyü bekler, bir tanesini de kurda kaptırmaz. Gözünü seveyim ateş etme.” Kangal köpeğinin adını ilk bu hikayeyle duymuştum ben.


Daha sonra sırayla doğan üç kız kardeşi, hep babamın sorumluluğunda olmuşlar. Hatta geçen gün halam anlattı bir anısını; “Okumaya İstanbul’ a gitmişti ağabeyim. Oradan mektuplarında hep bir problem sorardı bize ve cevaplarımızı beklerdi. Biz bilemezsek, bir sonraki mektubunda cevabını gönderirdi bize.”


İşte öyle bir adam Nazım Cem, öğretmeyi seviyor, hem de çok seviyor. Sorumluluklarının bilincinde, kardeşlerinin ağa’sı o. Doğal olarak öyle olmuş. Aslında neşeli de bir adam, girişken, sevgi dolu…

Hepimizin hayatında zaman zaman aklını kurcalayan “keşke’lerimiz” var, sanırım babam da bu “hiç” yoktu. Bulunduğu hayattan, konumdan, ailesinden, kızlarından, arkadaşlarından ve hele de mesleğinden o kadar zevk alarak hayatı yaşayan başka birini tanımadım ben.


Yine geçmişe dönelim. Bir büyükanneleri var, Nazım’ ların evi tepede, büyükannenin evi düzlükte, bazen sel gelirmiş tepeden doğru. Babam ve amcam, koşarak büyükannelerinin evine giderlermiş o yalnız, korkmasın diye. İçi sevgi dolu ve yardım sever bir adam. Babaannem kadar dedem de çok güvenirmiş babama. Yoksa, taşınma gibi kocaman ve zahmetli işleri o küçücük bedene yükler miydi hiç?


Kayseri’yi bir başka severdi babam. Özlemle anardı memleketini ve derdi ki zaman zaman:


“İpsiz zincirsiz bağlanmışız bu kente (İstanbul), keşke gitmek, Kayseri'de yaşamak mümkün olsaydı.”


Zaman geçmektedir hızla, Mahmut Şevket’ in ailesinde çocuklar büyümekte ve tahsile başlamıştır çoğu. Babam derdi ki;

“Bizim evde okumak mecburi gibiydi. Okumamak diye bir şey aklımızın ucundan bile geçmedi.”


Dedem, amcamı ve babamı hiç boş bırakmamış, her yaz tatilinde çalışmışlar. Hatta o yıllarda babam ve amcam, tayyare fabrikasında çalışmışlar. O yıllarda, tayyare fabrikası kurulmuş Kayseri’de. Şimdilerde, 80 yıllık cumhuriyette ne yapılmış ki, her şeyi biz yaptık diyenler var ya, hiç utanmadan, hiç yüzleri kızarmadan…

Babamın elinden her şey gelirdi, her türlü tamirat, hatta herhangi bir şeyi kolayca yapıvermek gibi. Amcam da öyleydi. Amcamın yıllar sonra, kendi evinin altında kurduğu atölyede yaptıkları, değme ustalara taş çıkartacak kadar güzel ve özeldi. Herhalde, yıllarca tüm yaz tatillerini çeşitli ustaların yanında geçirmeleri nedeniyle, her ikisinin de elleri mahir olmuş.


Neden bir süredir beni yazmadın kızım diye sorarsan, bu aralar, senaryo yazma eğitimi kursuna başladım baba, bazen seninle ilgili yazacaklarımı yazamaz oldum. Yoğun geçiyor günler. Kim bilir, belki bir gün seni de, dedemi de senaryolaştırabilirim…


Yeni bölümde buluşmak üzere diyerek, şimdilik hoşça kal baba…

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER