Bugün sizleri Nazım ve Servet’ in evinde bir bayram sabahına götürmek istiyorum. Yıllardır tekrarlanan, gelenekselleşen ve giderek yalnızlaşan o eski görkemli günlerini arayan bir bayram seremonisine…Çocukluğumdan beri aynıdır bizim evde bayramlar.
Annem o güzel baklava ve su böreğini yapar bir kaç gün öncesinden. Zor istir o kadar kişiye yemek yapmak ve yardımcısı da yoktu annemin ama ona rağmen hiç yüksünmeden erinmeden yapardı yemekleri. Herkes eline sağlıkları sıralayıp, afiyetle yedi mi hazırladıklarını, annem sanki kendisine dünyayı bağışlamışsınız gibi sevinç duyardı.
Bayram sabahının geleneksel yemeği saat 10:30 gibi hazırlanmış olurdu. Sadece pilav bayram günü pişer ve bizim geleneksel yemeğimiz olan nohut pilavı yemek için hepimiz masa başında toplanırdık. Kurban bayramlarında bu yemeğin yanına ilave olarak yenilen kavurma… Yani yemek klasikti her zaman. Nohut, pilav, zeytinyağlı sarma, o da mevsimine göre lahana veya yaprak, elden yapılmış su böreği ve elden açılmış baklava… Aaaa, unutmadan geleneksel olarak tüm bunların yanında olmazsa olmaz, bir Kayseri geleneği olan kayısı hoşafı. Siz Kayseri kayısısıyla yapılan o hoşafı hiç tattınız mı bilmem, hafif mayhoş muhteşem bir lezzettir.
Nazım Cem, yıllardır evde tek erkek. Sabah erkenden kalkar ve doğru camiye gider. Gitmeden de bizleri uyandırır, bayram arabası geçecek, kalkın ev ahalisi diye seslenirdi. O bayram arabasını ben bir kere bile yakalayamadım hep kaçtı gitti. Babam camiye gidince, bizler evi toparlardık. Annem hemen mutfağa koşar. Hepimizin yapılacak bir işi var. Babam gelene kadar ufak tefek bir sürü iş biter. Geldiğinde, ev gelen misafirleri karşılamaya hazır jilet gibi olmuştur.
Çok misafir gelirdi bize ilk günleri. Şimdilerde o kadar küçüldü ki ailemiz, geleneksel olarak bayramları devam ettirmeye çalışsak da, artık o eski kalabalıklar yok ne yazık ki Saat 10:00 oldu mu babam sabırsızlanmaya başlardı. “Nerede kaldı bunlar?” Biraz geç kalınsa ne olur sanki, ama olmaz… Her şey zamanında olacak. Eğer Halam’ lar bir akşam önceden Gölcük’ ten gelmişlerse, evin her tarafı yatak olurdu zaten. Mis kokulu çarşaflar ve o yer yatakları…Yattın mı sırtını dinlendiren, neşeli seslerin yükseldiği güzel ev… Amcam’ arı beklerdik hep birlikte. Babaannem, hepimiz için bayram harçlıklarını hazırlamış olurdu annem de mendilleri. Ne güzel bir adetti o mendiller. Çeşit çeşit, mis kokulu mendiller…Amcam’lar gelirlerdi. Bir heyecan, bir kalabalık, yengemin o yıllarda giydiği kürkünü muhteşem bir edayla savurup çıkardığını hatırlarım. Ne kadar yakışırdı o hareket ona. Yengem, amcam, çocuklar ve yengemin annesi… Ne hoş bir manzara. Herkes birbirine sarılmış, muhteşem bir seremoni. Yemeğe oturmadan önce, yaş sırasına göre, sıraya dizilirdik, çocuklar en sonda, büyükler en başta en başta da babaannem olmak üzere, sırayla onun elini öpen yanına geçer sıralanır arkadan gelen onların elini öper yanına sıralanır, böylece bu güzel bayramlaşma adeti son kişi kalana kadar sürerdi. Bu arada biz çocuklara, bayram harçlıkları ve mendiller verilirdi. Babamı kaybedene kadar bu şekilde bayramlaşma hep devam etti. Bizlerin çocukları da dahil olmak üzere bu seremoniyi gördüler. Şimdilerde bu güzel adetlerimizi yaşatmak ve ailemizin küçüklerine öğretmek için çaba sarf ediyoruz… Onlarda geleneklerini bilsinler diye..
Bayramlaşma faslı da bittikten sonra, babam, sabrı kalmamış bir şekilde ” Eeeh hadi artık yemeğe oturalım.” derdi. Babam, kabile reisi olarak hep sofranın başında otururdu. Babaannem de onun yanında. Yani, bu sofrada herkesin yeri belliydi. nerede oturacakları bile…Annem, yemek servis işini kimselere bırakmaz, herkese eşit orantılı bir yemek dağıtımı yapardı. Çoluk, çocuk kıyamet, hep bir arada, masanın ucuna bazen bir masa eklenir, bazen biz çocuklar içeri odada yerdik yemeklerimizi. Sanki daha mı güzel yenirdi o yemekler. Hep neşe ve mutluluk vardı o günlerde şimdilerde bulamadığımız.Yemek neşeyle yenir, amcamın oğlu Mehmet, önceden baklavaları aç karnına yer, sonrasında da pek bir şey yiyecek hali kalmazdı.Bu size bahsettiğim yemekler, 20 kişi civarında sofralar demekti. Yemekler yenir, eline sağlıklar denilir, annem zarif bir edayla teşekkürleri kabul ederdi. Bu yemeklerin bu kadar anlamlı olmasında babam kadar annemin de çok büyük emekleri vardı. Yemek bittikten sonra, artık annem baş kraliçe edasıyla oturur, sıra bize gelirdi.
Hep birlikte neşeyle masa toplanır, bulaşıklar halledilirdi . Şimdi sizce bayram bitti mi? Henüz bayramın başındayız diyelim, çaylar içilir, meyveler yenir ve sıra sürekli çalan kapı ziline gelirdi. O kadar çok misafirimiz olurdu ki ilk gün. Sadece misafirler değil, mahallenin, apartmanın çocukları da gelirdi şeker veya harçlık istemek için. Bizim evde bu gelen çocukların hiç terslendiklerini bilmem. Hep bir şeyler tutuşturulurdu ellerine. Akşamüstüne doğru, artık misafirler yavaş yavaş giderler ve sıra bizim gezmelerimize gelirdi. Önce Büyük Dayım’lara gidilirdi. Büyük dayım aslında tüm sülalemizin en büyüğü, en çok saygı duyulan kişilerinden biri. Emeğinin geçmediği aile ferdi yok gibi. Onların evleri de tıpkı bizim ev gibi gelen gidenin hiç eksik olmadığı, Ali Bey ve Hacer Hanım’ın yani Büyük Dayım ve Cicianne’min sofralarının hep açık olduğu, kendi çocukları, görümceleri, kayınları derken bizim evden de kalabalık, büyük kocaman, iki katlı bahçeli bir ev…Orada da ne anılar var anlatmaya henüz sıra gelmeyen… Mutluluk dolu saatler geçirilir, sonra sırayla Teyzem’lere, diğer Dayım’lara kısaca akrabamız olan herkese gidilirdi. Şimdi, bu bayram gezmelerinde unutulmaz olan bir şey de Şerif ablanın elinden yapılmış muhteşem ayrandır. Bunu bizim aileden olup da hatırlamayan yoktur. Bayramın birinci günü böylece biter ve yorgun argın eve gelinirdi. Olsun ya, güzelmiş o günler…Evet Nazım Cem, bugünde bayramı anlattım Bayraktar’larda, senin önderliğinde ve annemin emekleriyle yaşanılan güzel bayramları. Ben, şimdilerde bu işin liderliğini yapmaya çalışıyorum hala.
Keşke, ailemiz eski günlerimizdeki gibi kalabalık olsaydı. Keşke bir köşeden babaannem, sen ve amcamın sesleri yükselseydi, yengem o güzel gülüşü ve sıcacık sesiyle bizlere seslenseydi. Keşke diğer kayıplarımız olmasaydı… Keşke…
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net