Sanırım dört yıl kadar önceydi senaryo yazma kursuna gidiyordum. Senaryo yazarken dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili olarak Murat Hoca’nın sözleri öyle bir yerleşmişti ki aklıma... Aslında sadece senaryo yazarken kullanabileceğimiz değil, bugün bu saat hayatımızdaki her değişiklik için uygulayabileceğimiz bir formül vermişti bizlere. İyi de, bu kadar etkili ne demiş olabilirdi?
“Düzen devam ederken, biri gelir, bir şey olur, düzen bozulur ve kaos oluşur. Yeniden düzen kuruluncaya kadar kaos devam eder. Sonrasında düzen kurulur kurulmasına ama bu düzenin geçmişteki düzenle hiç alakası yoktur. Başka bir düzen kurulmuş olur. Bizlere düşen ise, artık bu yeni düzene ayak uydurmaktır. Ne zamana kadar? Yeniden biri gelip, bir şey olup mevcut düzen tekrar bozulana kadar…”
Son derece basit bir anlatımla aslında bugünleri de özetlemişti Murat Hoca. İşte bu salgın da aynen öyle geldi. Düzen bozdu. Hepimizi alışık olmadığımız yeni bir düzenin içine attı. Neye uğradığımızı şaşırdık.
Kağıttan imparatorluklar birer birer yıkılmaya başladı ve anlı şanlı ülkeler salgının hoyratça attığı tokatlar yüzünden tanınmaz hale geldiler. Gördük ki aslında bu ülkelerin kendilerine bile yetecek güçleri yokmuş. Yıllar boyunca her türlü ihtiyaçlarını üretmeyi ucuz işçilik peşinde koşarak özellikle Uzak Doğu ülkelerine taşımış olan bu ülkeler, gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi en basit tıbbi malzemeleri bile üretemeden öylece kalakaldılar. Paraları vardı, güçleri vardı, dünyanın sayılı ülkelerindendi hepsi. Basit bir virüs, modern Avrupa’nın ortasındaki ülkeleri de Çin’i de sardı sarmaladı. Virüs, daha sonra atlaya zıplaya keyifle dünyanın diğer tüm ülkelerini de etkisi altına almaya başladı. Hala hiç birimiz nasıl bu kadar hızlı yayıldığını anlayamasak da, biri geldi, bir şey oldu. Oldu yani…
Mart ayının başlarında hiç birimiz olanların veya olacak olanların farkında değildik. Sanki Çin’de olan Çin’de kalırdı. Bundan öncekilerde öyle olmuştu ya, bu da geçer yahu diyerek çok da aldırmadan gündelik hayatlarımızı yaşamaya devam ettik. Derken; korku, bir anda tüm dünyayı sardı ve yeni bir terim girdi hayatlarımıza. “Pandemi”. Dünya Sağlık Örgütü, “Pandemi'yi ” yani bir kıtaya, hatta tüm dünyaya yayılan salgın hastalığı ilan etti.
Tüm ülkeler dehşet içinde peş peşe önlemler açıklamaya başladılar. Tabii bizim ülkemizde de önlemler birbirini izlemeye başladı. İlk günlerin üzerinden yaklaşık iki ay geçti ve önümüzdeki sonbahara kadar uzanan bir programa göre normalleşme takviminin açıklanmasını bekliyoruz. Yani, kaos sonrası yeni düzene geçiş çalışmaları…
Bu yeni düzen nasıl bir şey olmalıydı? Her ne kadar kabul etmesek de "eski normal" dediğimiz düzen artık hükmünü yitirmişti. Tüm ülkeler "yeni normallerin" peşinde koşmaya başladılar. Çalışma düzenleri, şirket kuralları, evden çalışma, kapatılan iş yerleri, sanal alış verişler yavaş yavaş eskiye dönecek olsa da, duyduğuma göre anlı şanlı büyük şirketler bu evden çalışma düzenini pek sevmişler. Bazı meslek grupları için evden çalışmayı çok daha verimli bulduklarını söylemişler.
Yani? Kaos sonrası kurulacak yeni düzende, evden çalışma ağırlıklı olacaksa o şık ofislere, plazalara artık gerek kalmayacak mı? O şık ofisler ne olacak? Plazalar giderek bomboş mu kalacaklar? Ya o ofislerin kiralarıyla geçinen insanlar ne yapacaklar, nasıl bir geçim kaynağı bulacaklar? Amerika’daki kuzenimden duyduğuma göre, evde çalışan insanların çocuklarını ekran başında oyalayabilmek ve ebeveynlerin de daha rahat çalışmasını sağlayabilmek için “Sanal Dadılar” yeni bir iş dalı olarak ortaya çıkmaya başlamış. Kim bilir, ilerleyen günlerde bu “Sanal Dadılar” daha da geliştirilerek yaşlıların bakımlarında da yardımcı olabilirler. Sanal alış veriş, halkımız tarafından çok benimsendi. Son istatistikleri henüz bilmiyorum ama çok kişi internet üzerinden alış veriş yapmanın inceliklerini de öğrendi.
Açık oturumlarda, canlı yayınlarda tüm uzmanların ağzında bir “Yeni Düzen” ve “Yeni Normal” sözleri dolaşıyor. “Normal” diye kabul ettiğimiz de aslında daha önceki dönemlere bakıldığında bir kaos sonrası oluşmuş olan o devre göre “Yeni Normal Düzen” değil miydi?
Değişim; genelde direnişle karşılanmaz mı? Herkes kendi konfor alanından asla vazgeçmek istemez. Zorlama ile getirilen değişim ise, zorlayıcı sebepler ortadan kalkar kalkmaz yeniden eski haline geri dönmek ister. Bununla ilgili eğitimlerimde kullandığım bir oyun vardı.
Eğitime katılan gruptaki herkesin ikişer kişilik ekip olmalarını ve yüzleri birbirlerine dönük olarak durmalarını isterdim. Birbirlerini iyice incelemelerini sonra arkalarını dönerek kendilerinde üç değişiklik yapmalarını söylerdim. Önce bütün çiftlerden uğultulu bir itiraz yükselir sonra da dediklerimi yapmaya çalışırlardı. Bu değişiklikler, saçlarını karıştırmak, gömleklerinin kolunu sıvamak, gözlüklerini takmak veya çıkartmak gibi basit değişikliklerdi. Sonrasında birbirlerine dönüp, değişikliklerin ne olduğunu bulmalarını isterdim. İlk aşama oldukça kolay geçerdi. İkinci aşamada, bu değişikliklerin üzerine üç yeni değişiklik daha yapmalarını istediğimde sesler daha da yükselir, itirazlar peş peşe gelirdi. Çaresiz bunu da gerçekleştirmeye çalışır ama ilkine göre daha fazla zorlanırlardı. Sonrasında birbirlerindeki yeni değişikleri bulmaya çalışırlardı. Artık bittiğini düşünür ve rahat bir nefes almaya çalışırlarken, üçüncü kez yine eski değişikliklerin üzerine üç yeni değişiklik daha yapmalarını istediğimde, gerçekten kıyamet kopardı. Bu sefer iyice zorlanarak, bazen değişiklik uygulanacak bir şey bulamayarak, bu isteğimi de yerine getirdikten sonra, artık gülerek birbirlerini incelemeyi ve değişiklikleri bulmaya çalışırlardı. Oyunun bittiğini söylediğim anda, herkes ilk haline, yani kendi normaline dönmek için aceleyle üstünü başını düzeltirdi… Bu oyundan ne öğrendiklerini sorduğumda da çeşitli cevaplar alırdım. Genelde oyuna katılanların hepsi, zorlama ile yaptıkları değişimin kendilerine acı verdiğini, değişim içten gelmediği zaman bunu sevmediklerini ve kimsenin normalinden vazgeçmek istemediğini söylediler.
İşte Pandemi sırasında bizler de, istesek de istemesek de bizlere söylenenleri uygulamak zorundaydık ve uyguladık. Evde kalmak, zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamak, maske takmak, sosyal mesafe kurallarına uymak, dezenfekte işlemleri uygulamak, eldiven kullanmak, dışarıdan geldiğimizde ellerimizi yıkamak, özellikle dışarıdayken elimizi yüzümüze sürmemek gibi.
Şimdilerde yavaş yavaş normalleşme süreci için bir takvim açıklanmaya ve normalizasyon kuralları açıklanmaya başlandı. Ama unutmamalıyız ki bu "normal" artık bizim eski bildiğimiz kuralları olan normalimiz değil. İstesek de istemesek de "yeni bir düzene" geçtik bile…
Bu zorlu süreçte hepimiz kötü günler yaşadık, kayıplarımız oldu, hastalarımız oldu, korkularımız oldu, kendimiz için korktuk, sevdiklerimiz için korktuk, dünya için korktuk…
Yani, Murat Hoca’nın dediği gibi, “Biri geldi, bir şey oldu ve düzen bozuldu. Kaos… Artık "yeni bir düzen" kurulmaya başlandı. Ne zamana kadar?
Yeniden biri gelip bir şey olana kadar…”
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net