Tespih



Birazdan saati çalar. Yavaş yavaş hiç kalkmak istemezcesine yatakta bir o yana bir bu yana döner durur Mehmet. Bugün yine iş var, daha hafta sonuna çok var… Seslenemiyorum ki “Hadi kalk artık…” diye. Her akşam yaptığı gibi beni yatağının yanı başındaki komodinin üzerine bırakmış yine. Yavaş yavaş gün de ağarmaya başladı. Neredeyse güneş doğacak. Beyefendi hala derin derin uykuda. Acaba kendimi şu komodinin üzerinde yavaş yavaş kaydırarak yere mi düşürsem? Belki o zaman uyanır. Hah… İşte telefonun saati de çalmaya başladı. Hayda, yorgandan elini uzattı tek gözüyle telefona baktı, ertele tuşuna bastı yine. Hep böyle yapıyor bu çocuk. Sabahları uyanmakta çok zorluk çekiyor. Birazdan annesinin sesi duyulur salondan…


“Memo, kalk artık, haydi canım, haydi, işine geç kalacaksın…”


“Tamam anne, tamam… Beş dakika daha ver bana. Ne olursun…”


Annesi kapıyı ardına kadar açtı. Komodinin üzerindeki dedesinden kalan tespih için için sevinerek :


“Hah, şimdi kalkma bakalım da göreyim seni,” dedi.


Mehmet, mavi renkli nevresimle kaplı yorganına önce biraz daha sarılarak:


“Kalktım, kalktım. Aman… Şu sabahları uyanmak olmasa, işe gitmek zevkli aslında,” diye homurdandı.


Zorla da olsa, nihayet yataktan kalktı. Daha duş alacak, elbiselerini giyecek, saçlarını yapacak, illaki arkadan toplayacak uzun saçlarını, gümüş yüzüklerini, bilekliğini ve kolyesini takacak, parfümünü sıkacak. En son komodine doğru yürüyecek her sabah olduğu gibi, beni de alacak komodinin üzerinden. Oh, nihayet, Mehmet beni elinde sallayarak odadan çıktı. Annesi beni hiç sevmiyor. Oysa ben, onu çok seviyorum. Bu çocuk dedesine, benziyor. Onun gibi boylu boslu, güçlü kuvvetli. Hem ben ona dedesinden kaldım. O günden beri bir defa bile beni bırakmadı, hep beraberiz. Annesi yine beni elinde görünce:


“Bırakamadın şu eski tespihi elinden…” diye söylendi.


“Anne, o bana dedemden armağan, biliyorsun. Anısı var.”


“Amann aman… Ne anısı varmış sanki, külhanbeyi gibi sallayıp durmasana şunu! Deden de başka armağan veremedi sanki sana.”


Mehmet beni korumadı bu sefer, sabah mesaj da gelmedi zaten telefonuna. Selma aramadı onu. Küsler ya kaç gündür. Biraz asabi tabii çocuk. Neredeyse hıncını benden alacak. Sen atsana mesaj oğlum. Ne bekliyorsun kızı? Ay, bu kızlarda da bir naz bir niyaz. Bulmuş gül gibi çocuğu…


Annesi her sabah olduğu gibi, ballı kaymaklı kızarmış ekmek dilimini uzattı yine. Sanki hala çocuk o! Kocaman delikanlı. Ah ah, biraz serbest bırak artık şu çocuğu. Neyse, kahvaltımız bitti.


Ohh, dışarı çıkma vakti geldi... Kurtulacağım bu kadından. Mehmet ayaklandı, kalktı masadan, doğru annesinin yanına gitti. Öpmeden çıkmaz dışarı. Her sabah mutlaka anacığının hayır duasını alır, öyle çıkar. Ben, ya ben! Ay, ben masanın üzerinde öylece kalakaldım. Unuttu beni, olanca gücümle seslenmek istedim. Sesim çıkmadı bir türlü. Annesi beni unuttuğunu fark etti, hain bir gülümsemeyle bana bakmaya başladı. Korkuyorum bu kadından. Kalktı, bana doğru yürüyor. Kaçabilsem, ah gidebilsem keşke… Kımıldayamıyorum. Mehmet hiçbir gün unutmazdı beni. Ah Selma ah, bütün bunlar hep senin yüzünden oluyor. Annesi yaklaştı, yaklaştı hınçla beni eline aldı, merakla inceledi:


“Neyine bayılıyor acaba bu oğlan senin? Dedesinden yadigarmış da mışmış. Ben seni bir yere saklayayım da gör bakalım gününü. O ne öyle külhanbeyi gibi elinde tespih sallamalar? Allah Allah, hiç yakışıyor mu benim yakışıklı oğluma? Mehmet’e de ben görmedim, evde yoktu derim olur biter. Kurtuluyorum senden nihayet. Oh yahu, günlerdir bunu bekliyordum ben…”


Ay, beni eline aldı götürüyor. Kim bilir nerelere saklayacak? Ah, Memo ah, sırası mıydı beni evde unutmanın? Şu kalabalık odasındaki sandığın içine saklayacak galiba beni. Mehmet beni artık hiç bulamayacak… Karanlık burası çok karanlık… Off ya, of…

BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.

POPÜLER YAZILARIM

Bülten

Web sitemdeki yeniliklerden haberdar olmak için bültene kayıt olun!

KATEGORİLER