Uzay… Çocukluğumdan beri her zaman ilgimi çeken muhteşem boşluk. Henüz bir çocukken, ışıkların bu kadar yoğun olmadığı şehir gecelerinde, binlerce yıldızın asılı gibi göründüğü gökyüzüne bakmanın ve o büyüklük karşısında büyülenmenin verdiği müthiş duygu…
İlk ne zaman uzay hakkında düşünmeye başladım bilmiyorum ama belgeselleriyle, haberleriyle, bilim kurgu filmleriyle her gün biraz daha fazla ilgimi çeken uzay…
Bilim kurgu filmlerde, özellikle dünya üzerine kurgulanan felaket senaryolarını izlemeyi hem sever, hem de gelecekte bizleri veya bizden sonraki nesilleri nelerin beklediğini düşünerek gerçekten korkarım. Nasıl bir gelecek? Biliyoruz ki bir meteorun 65 milyon yıl kadar önce dünyaya düşmesiyle dünya yeni bir çağa girdi ve birçok canlının soyu tükendi. Yenisi ne zaman olacak henüz bilmiyoruz. Ama olabilir, hem de her an… Başımıza böyle bir felaket gelebilir. Her ne kadar uzayda cisimler arası uzaklık sonsuz denecek kadar fazla olsa da bir gün yeniden böyle bir olay yaşanabilir.
Bir kuyruklu yıldız veya başı boş bir meteor üzerimize doğru gelmeye başlarsa, gelişmiş dünya devletleri bunu bize bildirirler mi yoksa saklarlar mı? Şimdinin milyarder ve dünyanın hakimi kendileriymiş gibi böbürlenen o iş insanları var ya, onlar ne yapar mesela? Bu dünyadan kaçabilmek için nasıl bir yöntem uygularlar? Ya da dünyanın belli yerlerinde çoktan hazırlanmış, onlara özel sığınakları var mıdır?
Tohum bankasının varlığını biliyoruz, dünyanın her tarafından toplanan tohum örnekleri orada saklanıyor. Aynı yerlerde, acaba dünya için çok gerekli olduğunu düşündükleri insanları da yaşatacak yaşam alanları yapılmış mıdır? Bence evet, hatta bu konuda belki de dünya yüzünde kimlerin o imkanlardan faydalanacakları bile belirlenmiş olabilir. O seçilen insanların neye göre ve kime göre seçildiklerini kim bilebilir?
Herhalde en önemli bilim insanlarını, doktorları, genetik bilimle uğraşanları, yazılımcıları ve ileri teknolojiyi kullanabilecek insanları alırlardı. Oysa, Dünya böyle bir deneyimden geçtikten sonra, her şeyi bilen, ileri teknolojiyi kullanabilecek bilim insanları yerine, sıradan, basit ve belki en fazla teknisyen seviyesinde insanlara ihtiyaç duyulurdu. Yoksa yanlış bir seçim mi yapılmıştı? Kesinlikle evet! O tip sığınaklara yerleştirilen insanların kaç ay ya da kaç yıl yaşayacakları öngörülürdü? Ne kadar temel ihtiyaç malzemesi, yiyecek, giyecek, ilaç ve benzeri depolanmış olurdu? O depolardaki malzemeler, kim ya da kimler tarafından ne kadar aralıklarla kontrol edilip yenilenirdi?
Dünyada son kimlerin sağ kalacağına karar verenler, hiç adam kayırma yapmaz mıydı? Ya da kendi yakınlarının orada olmasını seçmezler miydi? Nasıl bir rüşvet dönerdi kim bilir… Bu haklardan kimlerin yararlanacağına dair olan listeler oluşturulduktan sonra, bu listeler nerede saklanırdı, nasıl güncellenirdi, imkanlar arttıkça yeni insanlar eklenir miydi? Listelerin içeriğinde yer alan insanlar, en çok hangi ülke veya ülkelerin mensubu olurdu? Yine ırkçılık yapılır mıydı?
Bir nükleer patlama ya da bir gök cisminin mahvettiği dünyada, hangi bilim insanları hangi verilerle ve hangi alet edevatla neyi çalıştırabilirler? Yoksa öyle bir dünya için asıl gerekli olan avcılık ve tarımı bilen ilk insanlar gibi insanlar mı olmalıydı? Temiz su elde etmek, radyasyonun yok edilmesi… Tarımı yeniden canlandırmak gibi basit temel ihtiyaçları karşılayabilecek, bedeni güçleri fazla olan insanlara ihtiyaç olmaz mıydı?
Bir de şöyle düşünsek nasıl olurdu? Acaba tüm bunları yeniden yapabilmek için köle gibi çalıştırabileceğimiz robotlara ihtiyacımız olmaz mı? Şimdiki alışkanlıklarımızın hiçbiri yok, ne internet var, ne elektrik… Şarjı bittikten sonra çöp olan cep telefonları, bilgisayarlar, her türlü elektronik donanım…
Artık kitaplar yok, ansiklopediler de, bilim kitapları da, dünyanın gelişimini gösteren haritalar da, madenlerin yerlerinin de önemi yok, kullanılacak arabalar, fabrikalar gibi alanlar olmayınca ne petrol eski öneminde, ne doğalgaz… Enerji de önemini kaybetmiş. En yakın mesafeye de, en uzak mesafeye de gidebilmek için uçak yok… Uçağın yakıtını bulsak, hava alanları kalmamış, kontrol kuleleri yok olmuş, hadi bir kısmı kalmış olsa bile onları kullanacak insanlar da yok…
Acaba böyle bir durumda, memleketimizdeki yer altı şehirleri Derinkuyu, Kaymaklı, Göbeklitepe gibi yerleri yeniden kullanabilir miydik?
Geçen gün, hiç beklemediğimiz bir şekilde bir Çin Roketi kontrolsüz bir şekilde dünyaya düştü. Gökyüzü ve uzay aç ve haris gelişmiş devletler tarafından öylesine sömürülmeye başlandı ki… Bir kuralları yok, kanunları yok ve aslında bizlerin, sekiz milyar insanın haklarına acımasızca saldırarak parselliyorlar yörüngemizi. Belki ileriki yıllarda uzay madenciliğini de başaracaklar ve asteroidler üzerine inip kalkan ve dünyaya ürün taşıyan bazı gök araçları ile tüm dünyanın başını derde sokacaklar…
Şimdilerde Ay’a üs kurmaktan söz ediliyor. Şayet dedikleri gibi Mars’a yolculuk yapılacaksa, havalanma için ve her türlü hazırlık için Ay üzerine inşa edilecek üssü kullanacaklar. Ürkütücü…
Çok yıllar önceydi, sanırım 1969 yılıydı. Annemlerin dayısı Ahmet Dayı, uzaya çıkılmadığını, uzaya gidilmiş olsaydı, atmosferde delik olacağını ve bizlerin bunu göreceğini söylerdi. Hiç inanmamıştı Ay’a gidildiğine…
Ben, olabilecek bir küresel felaketin, bölgesel değil de bütün dünyayı sarsacak bir şekilde gerçekleşeceğine inanıyorum. Küçük ve yerel bir bölgede değil, dünyanın her yerinde hissedileceğini ve canlı ne varsa kavurup geçeceğini düşünüyorum. O felaket gerçekleşmeden önce, dünyanın her yerinden seçilmiş şanslı veya belki de çok şanssız insanlar, acaba kaçabilecek ve sığınabilecek vakit bulabilecekler mi? Dünya üzerinde oluşan kaos nasıl ve kimler tarafından önlenebilecek?
Büyük seremonilerle uzaya gönderdiğimiz Hubble ve James Webb teleskobu, bu gelişecek felaketi haber verebilecek mi, ya da ne kadar önceden haber verebilecek? Köprüler, yollar, binalar, kısaca aklınıza gelebilecek ve binlerce yıldır gelişen teknoloji sayesinde sahip olduğumuz her şey yok olduğunda, bizler nasıl yaşayacağımızı bilecek miyiz?
Hani o geliştirmekle pek övündüğümüz yapay zeka ile çalışan tüm aletler, müthiş pazarlama şirketleri, ekonomistler, teknolojinin tüm nimetlerini kullanarak zengin olan borsacılar, finansçılar ve benzeri yapay yaratılmış işleri yapanlar sonsuza kadar işsiz kaldıklarında ne yapacaklar? Eğer sağ kalmışlarsa, marka kıyafetleriyle öylece kalakalmayacaklar mı?
Bu korkunç olay vuku bulduğunda, avuç avuç ilaçlarla yaşayan bizler, ilaçlar bitince nasıl yaşayabileceğiz. Ölenler ölecek, kalanların bünyeleri yeniden kuvvetlenebilecek mi?
Kitaplar yok, müzik yok, televizyon yok, radyo yok, yanan ve yok olan bir dünya var sadece…
Bitkiler yok, ağaçlar yok, hayvanlar yok, belki bir karınca bile yok, ot yer, yine de yaşamımızı sürdürürüz diyenler varsa, belki artık otlar da yok…
Su yok, en önemli içecek olan su yok, tüm kaynaklar kirlenmiş, musluklardan akan su yok… Banyo yapabilmek mi? Geçin onları, temiz bir nehir kenarı bulursanız, belki banyoya benzer bir şey alabilirsiniz. O şahane kokulu sabunlar, şampuanlar, her tür temizlik malzemesi… Onlar da yok…
Temiz giysi giyebilmek, lüks ötesi… Karnını doyurabilmek de öyle… Yemek yemenin nasıl bir şey olduğunu hatırlayamayan, ot ve benzeri yiyecekle beslenen insanlar var. Dengeli beslenme mi? Spor mu? Hadi canım oradan… Artık spor yapmak yerine gündelik ihtiyaçlarını karşılamak için çabalayan ve her geçen gün daha güçlenen insanlar var sadece.
Bankalarda milyon milyon paraları olanlar da, sokaklarda evsiz yaşamlarını sürdürenler de artık aynı yaşam standardına sahipler. Hatta belki de evsiz, sokaklarda yaşayanlar milyonerlere göre çok daha şanslı. Neden mi? Onlar mücadeleyi, zor koşullarda yaşamayı daha iyi biliyorlar da ondan…
Anarşi… İşte o, dört bir yanda, gücü yeten yetene. Sokak kabadayıları türemeye başlayacak yeniden, güçlü olan kazanacak…
Korkunç değil mi? Düşünmesi bile korkunç…
Şimdi bu korkunç senaryo, belki de senaryo değil de, yakın bir gelecekte gerçekleşecek olaylar zincirinden kurtulabilmek mümkün mü? Einstein’a ithaf edilen bir söz vardır ya… Kim söylediyse, haklıydı aslında…
“Üçüncü dünya savaşı neyle olacak bilmem ama, dördüncü dünya savaşı taşla sopayla olacak…”
Dünyanın sonu nasıl gelecek bilmiyorum, milyar yıllar içinde, güneş önce bir kırmızı dev olup, bizleri sıcaklığıyla yalayıp yutacak mı, serseri bir mayın gibi bir asteroid veya kuyruklu yıldız, dünyamızı yok mu edecek, ya da bizler, insanlar, korkunç bir nükleer savaşla, bunca yıldır ilmek ilmek ördüğümüz medeniyeti yok mu edeceğiz?
Kim bilir?
BU YAZILARIMI DA BEĞENEBİLİRSİN.
KATEGORİLER
BÜLTENE KAYDOL
Her hakkı saklıdır © betuleren.net